Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayakkabı Boyacısı

 AYAKKABI BOYACISI  Park sorunuyla karşılaştığım için şehir merkezine dolmuşlarla çıkmıştım. Niyetim Öğle namazını Ulucamide  kıldıktan sonra bu şehri şöyle gönlümce gezmek,daha sonrada akşam için çiçek ve çikolata yaptırmaktı. Camiye girdiğimde kürsüde hoca efendi vaaz veriyordu. Anladığım kadarıyla vaazın konusu ana ve babaya itaatti. Günlerden Cuma olduğundan camii hınca hınç dolmuştu. En arkada da hanımlara ayrılan yeride hanımlar doldurmuştu.  Namazdan çıktığımızda dışarıda ahmak ıslatan dedikleri şekilde yağmur yağıyordu. Böyle hafif  yağışlı havalarda yürümek ten hoşlanıyordum. Camii nin ön kapısından çıkıp,havuzun yanından alt geçitten caddenin karşısına geçecektim. Caddeye çıktığımda yağmur biraz daha hızlanmıştı. Dükkanların önünden ,bu şehri  tekrar yaşamak istercesine yavaş yavaş yürüyordum Setbaşı köprüsünü geçince hemen sağdaki bizim gençliğimizde “Mahvel” denilen kahvehane,çay bahçesini görünce bahçeden içeri girip bahçede şemsiye altında bir...

Manifaturacı

  Manifaturacı Bizim çocukluğumuzda yaz tatili, şimdiki gibi gezmek, oyun oynamakla geçmezdi. Anneler babalar, “Çocuk boş durmasın, iş görsün, ekmeğin kıymetini öğrensin” der, ya bir akrabanın, ya da komşu esnafın yanına çırak olarak verirlerdi. Böylece çocuk hem zamanını değerlendirmiş olur, hem de hayata dair bir şeyler öğrenirdi. Ben de o yıllardan birinde, komşumuz Ahmet amcanın manifaturacı dükkânında çıraklık yaptım. Ahmet amca ellili yaşlarını geçmiş, güler yüzlü, babacan bir insandı. Müşterisiyle şakalaşır, çırağına iyi davranır, kapısından gireni boş çevirmeyen esnaftandı. Tek derdi safra kesesiydi; sancı tuttu mu alnından boncuk boncuk ter dökerdi ama sesini çıkarmazdı. Dükkâna ilk başladığım gün annem bana öğüt verdi: “Bak oğlum, bazı esnaflar çıraklarını denemek için dükkânın bir yerine para bırakır. Çırak onu cebine mi atacak, yoksa bulup ustasına mı verecek, onu anlamak isterler. Sen bir şey bulursan mutlaka Ahmet amcana götür.” Nitekim rafları düzenlerken kumaşların ...

Yaralı Kalpler Sokağı

  Yaralı Kalpler Sokağı Kasabanın sonbahara bürünmüş sokaklarında, sararan yapraklar gibi bir zamanlar canlı olan duygular da birer birer düşüyordu. Eski bir apartmanın üçüncü katındaki dairesinde yalnız yaşayan adam, her sabah penceresinden aynı yere, aynı boşluğa bakar, gözleriyle bir geçmişin izini sürerdi. O sokakta hâlâ onun adı gizliydi; yarım kalmış bir aşkın ve yıllar öncesinden gelen derin bir iç sızısının adı. Yirmi yıl önceydi. Yağmurlu bir mayıs sabahı, elinde dosyalarla o binaya ilk kez adım atmıştı. Üniversiteyi yeni bitirmiş, bir kamu kurumunda staj yapmaya başlamıştı. Hayatın ona ne sunacağını bilmeden, heyecanla geleceğe yürüyordu. Ta ki o gözlerle karşılaşana dek… İkinci kattaki odalardan birinde çalışan kadın, sade giyimi, ölçülü tebessümü ve içine gizlenmiş mahzunlukla dikkat çekiyordu. Ne çok konuşur, ne de fazla görünür olurdu. Ama gözleri… Gözleri, konuşmayan bir kalbin sessiz çığlıkları gibiydi. Adamın gönlüne usulca düşen bu kadın, kalbine ait olduğunu heme...

Anneannem

  Anneannem Uçağımız Sabiha Gökçen’e indiğinde içimde tarifi zor bir duygu kabardı. Sevinçle hüzün birbirine karışıyordu. Yıllar sonra eve dönüyordum ama içim hiç huzurlu değildi. Bir yanım çocukluğuma, özleme, köklere çekilirken; diğer yanım göğsümde ağır bir taş gibi duran belirsizliğe teslim olmuştu. Ben dünyaya gelmeden anneannemle tanışmam mümkün olmamıştı. Dedem, onun ölümünden sonra başka biriyle evlenmişti. Bu yeni evliliği kabullenmiş gibi görünen dayımlar, zamanla annemi de yanlarına alarak dedemle bağlarını koparmışlardı. Bana kalan ise yarım yamalak bir hikâyeydi. Çocuk aklımla tek bildiğim, anneannem dediğim o kadının hep yanımda olduğuydu. Meğer kan bağı değil, kalp bağı kurmuştuk biz. Dedem biraz sertti ama severdi. Babam ev alınca arabasını satmak zorunda kalmıştı. O günlerde sabahları beni anaokuluna dedem bırakır, akşamları alırdı. Sınıf kapısında yanağıma kondurduğu öpücük, çocuk kalbimde bıraktığı en sağlam hatıraydı. Ama çocukken en çok kimi severdin deseler, t...