MİRAS
Karımın vefatının ardından
ikisi kız bir erkek üç çocuğuma rağmen yalnızlığımı uzun süre yaşadım.
Çocuklarımla birlikte aynı binada oturmak rahmetli eşimin isteği
idi. Bir gün ”maddi durumumuz şimdilik
çok iyi ama yarının ne getireceği,bizim ne olacağımız belli olmaz, rabbim
eskilerinde söylediği gibi ; ikigün yatak üçüncü gün toprağı nasip etsin
,yatırıpta kapılara baktırmasın inşallah ama elden ayaktan düşünce evde bir
yabancıya,bakıcının eline kalmak iyi değil, nasıl olsa tüm çocuklarımız bu
şehirde neden hepsini bir apartmana toplayıp , ayrı dairelerde topluca
oturmuyoruz” dediğinde bu fikir baştan
bana iyi gelsede “Hayatım, bu çok iyi bir fikir ama sen beni dinlersen biz
yine şu anki gibi ayrı yerlerde oturalım
ve dışarıdan onlara yardımcı olalım.Hep birlikte bir araya,bir binaya
toplandığımızda onların her birisinin
bizden saklı bazı şeyleri olabilir,ne bileyim bizim görmemizi
istemedikleri bazı şeyler olabileceği gibi
kendi aralarında da anlaşmazlıklar olur,bu anlaşmazlıkları
göreceğimiz,yaşayacağımız için biz de onlar gibi yaralanır kırılırız”
dediysem de “olsun” dedi. Çocukların
hepsini şehrin iyi yerinde aldığımız
dört daireli geniş bir apartmanın her bir dairesine yerleştik. Yaşa göre ,en
alta biz diğerler sırayla üstümüze yerleştiler.
Çok sürmedi karım aniden kalp krizinden bir akşam üstü vefat
etti. Hayat ,her şeye sahip olsam da bana
çekilmez gelmeye başlamıştı. Günlerim fabrikama gidip gelmek,torunlarımla zaman geçirmekle geçiyordu. Her ne kadar
fabrikaya gidip geliyorsamda çocukların ve
damadlarımın işine karışmıyordum. Fabrikamın
% 55 hissesi bende idi.
Annelerinde kalan hisselerle birlikte daha önce çocuklarıma verdiğim hisseler
çocuklarımday dı. Her durumda son söz bendeydi. Zaman zaman oğlum “ Baba sen artık fabrika ile ilgilenmesen,
hisselerini bizlere eşit oranda devretsen, nasıl olsa yarın Allah korusun
,Allah gecinden versin sana bir şey olursa senin hisselerin yine bizim
olmıyacakmı,ha şimdi ha sonra” deyip duruyordu. Hani oğlumun bu sözlerinin sadece kendi sözleri olduğunu sanmıyorum.
Kızlarım ve damatlarım da aynı şekilde düşündüklerine eminim. Bu sözleri tecrübelerime dayanarak her zaman
savuşturmayı bildim ama daha ne kadar savuşturabilirdim bende bilmiyorum.
Bir zaman sonra
başımdan bir ağrı hissetmeye başladım.
Zaman zaman gelen bu baş ağrıları sıklaşmaya başladı. Kimseye bir şey söylemiyordum.
Birgün fakültede dostum olan Noroloji
uzmanı arkadaşıma gittim,durumu anlattım. “Şimdiye kadar neredeydin” diye
sitemle karışık fırçaladı. Bende bu durumumun aramızda kalacağını çocuklarım
dahil kimseye söylenmeyeceğini rica ettim. Ben dışarıya çıkıp geziyorum
bahanesiyle habersizce hastaneye
giderek tahlillerimi yaptırıyordum. Tüm tahliller toplandıktan sonra ertesi
günü neyim var belli olacaktı. Sonucta
başımda beynimin ön tarafında bir ur tespit edildi. Bunu almaları gerektiğini,bundan alınacak
parçanın patolojik sonuçlarına göre işlem yapılacağı söylendi. Ameliyat
kafatasımın açılması ile değilde kafatasım açılmadan burnumdan içeri
kamerayla girilerek beynimin ön tarafındaki
o parçayı alacaklarmış. Bu operasyonun
tehlikeli bir tarafının olmadığını ama bu operasyondan sonra ne yersem yiyeyim
artık onların hiç birinin tadını alamayacağımı,sadece bir şeyler yediğimi
bileceğimi söylediler. Hani bir yiyeceği ağzımıza atınca yerken; fındık,
simit,elma, fasulye v.s. gibi
yiyecekleri nasıl tadlarından ayırabiliyorsak ameliyatdan sonra artık
bunların hiç birinin tadını
alamıyacağımı, sadece yediklerimi yerken gördüğümde ne yediğimi anlayacak, ama
hiç birinin tadını duymıyacaktım.
Ameliyat gününü aldım. O akşam evde tüm çocuklarımı toplayıp
durumu anlattım. Bana baştan çok kızdılar,”neden bizim haberimiz yok,neden en
son bizim haberimiz oldu” diye .
Beynimdeki uru’u aldıktan sonra alınan parçanın patolojik
tahlil sonucu habis çıktı.
Artık tedavi oluyordum. Zaman zamanda filmler çekiliyor,
kafamdaki ur’un gelişmesi inceleniyordu. Bende daha önce bana söylendiği gibi
hiç yiyeceğin tadını alamıyordum,sadece yiyordum. Bir zaman sonra doktorum yeni
tahlil ve filmlerden sonra “ Bu habis ur beyninizin başka yerlerinede atlamış,oralarda ufak ufak
parçalar oluşmaya başlamış” demez mi ? “Bunların yayılmasını ve büyümelerini
ameliyatsız yoldan tedavisi yoluna gideceğiz” dedi.Büyük kızımda yanımdaydı.Ben
zaten olacağı biliyordum,bir gün bu acı
haberi aldığımda soracağım tek şey “Ne kadar ömrüm var” olacaktı,ama kızımın
yanında bunu sormaya cesaret edemedim. O
akşam evde herkes toplandı artık söylenmese de günlerim sayılı idi. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyordu.
Ertesi günü tekrar kimseye haber vermeden doktoruma gittim.
Direk konuya girerek “Kaç ayım veya ne kadar zamanım kaldı” diye sordum.
Doktorum yuvarlak laflarla “Henüz
her şey bitmiş değil ışın tedavisi,ilaç tedavisi.. yani..” Konuşmasını
kestim “Bırak hoca şu tedavi var bu
tedavi var demeyi de birbirimizi oyalamadan bana söyle,ben dünkü çocuk değilim
ve ölmektende korkmuyorum,bunu bilmemde en doğal hakkım sanırım,onun için sen
her şeyi yap,yapta bana da sence ne kadar zamanımın kaldığını açık açık söyle”
Hoca masasından kalktı,ellerini önlüğünün ceplerine
soktu,yavaş yavaş pencerenin önüne gelip uzun uzun dışarısını seyre daldı.”Evet
hocam” dedim. Hoca bana doğru döndü yüzünü şöyle bir sıvazladı “ Senden bir şey
gizlemeyeceğim” “ Evet!” “Bana göre en fazla
bir yıl” “Bir yıl” diyerek tekrarladım. “İşte ben bunu öğrenmek istiyordum hoca ,peki tedavi ile bu
süre ne akadar uzatılabilir” “Aslına bakarsan tedaviden olumlu bir sonuç
alacağımızı sanmıyorum” dedi. “Eh bu kadarmış” dedim. “Zaten yaşımda
gelmişti,ha bir yıl içinde olmuş ha 10 yıl içinde olmuş,sonunda olacak ya”
dedim. Teşekkür edip ayrıldımki geriye dönüp “ hocam sana bir şey soracağım ama
aramızda kalacak, çocuklarım da benim bir yıllık ömrümün kaldığını
biliyorlarmı?” diye sordum. Hoca bir an
yüzüme söyliyeyimmi söylemiyeyimi diye tereddüt ederken, “Tamam hocam anladım”
dedim, odadan çıktım.Öylece baka kaldı. Arkamdan “ Önümüzdeki hafta tedaviye başlıyacağız unutma” dedi . Sadece “Hııı!…” dediğimi hatırlıyorum.
Evde çocuklarıma ne kadar zamanımın kaldığını söylemedim,
zaten biliyorlardı…
Ertesi günü çocuklarıma
bir müddet deniz kenarındaki
yazlık evime gideceğimi,bir müddet orada kalıp başımı dinliyeceğimi
söylediğimde oğlum “Tedavin ne olacak”
diye sordu. Oğluma “Be oğlum siz
değilmisiniz benim tedavimin cevap verip vermiyeceğini,ne kadar ömrümün
kaldığını doktora soran” deyince kimsede
ses seda çıkmadı. “Size doktorum,bu hastalığın tedavisinin sadece bir uğraşıdan
ibaret olduğunu, olumlu bir sonuç vermiyeceğini söylemedimi?” “Söyledi” “Söyledi ise ne diye faydası
olmayacak tedaviyi yaptırıp bu son günlerimi acılar içinde geçireyim !. Madem
belli sürem var niçin bu zamanımı en iyi şekilde geçirmiyeyim ?”
Oğlum “Yarın seni ben yazlığa götüreyim baba” dedi. “Gerek yok oğlum ben kendim giderim” dedim. “Olmaz”
dedi oğlum.
Etesi günü oğlum gelinim ve iki kızımla birlikte yazlığımıza
gittik. Sözde beni kendi elleriyle yerleştirip,gönül rahatlığı ile
döneceklerdi. Halbuki yazlığımızda her zaman emektar karıkoca yardımcılarımız vardı. Arabayla giderken oğlumun sanki bana bir
şeyler söyliyecek ama nasıl söyliyeceğini bilemediğinden ileri gelen bir
sıkıntısı vardı sanki. Dikiz aynasından hem karısına hemde kardeşlerine
bakıyor,acaba nasıl söylesem diye kıvranıyordu sanki.
Yazlığımıza vardığımızda emektar yardımcılarımız
geleceğimizden haberdar olduklarından bizi kapıda karşıladılar.
Yerleştikten sonra
çocuklarımı salonda topladım , “Ne söyliyeceksen söyle oğlum” dedim.
“Yok baba” dediysede “Oğlum biz bu saçları değirmende ağartmadık bak hepiniz
buradasınız ne söyliyecekseniz
söyleyinde sizde rahatlayın bende” dedim. Bir iki hıkmık ettikten sonra bir
birlerine baktılar ve küçük kızım “Baba abeymin sana söyliyeceği yok,ben
söyliyeyim” dedi. “Söyle kızım,seni dinliyorum” “Sakın bizi yanlış anlama
babacığım” “Sen daha bir şey söylemeden nasıl sizi yanlış anlarımki,sen hele de
diyeceğinizi de yanlış anlayıp anlamıyacağıma ben karar vereyim” Bir an hepsi
bir birinin yüzüne baktı “Bana bak ne söyliecekseniz söyleyin ama” “Tamam baba” dedi küçük kızım.
“Baba biz kendi aramızda tüm olayları görüştük tartıştık ve
ileride aramızda kardeşler olarak herhangi bir kırgınlık olmaması için kendi
aramızda paylaşımı yaptık paylaşımı şu kağıda döktük.Eğer sende uygun görürsen
sen hayatda iken şu kağıtdaki gibi servetini bizim aramızda resmi olarak
paylaştırmanı istiyoruz” dedi. Kızım yerinden kalkıp kağıdı bana uzattı.
Çocuklarımın her birinin yüzüne ayrı ayrı öyle bir baktımki, onların hiç
biri şu ana kadar tanıdığım
kişiler,çocuklarım değildi. Sanki üzerlerindeki maskelerini atmışlar başka bir
şeye bürünmüşlerdi. Bir müddet elime tutuşturulan kağıda açmadan
baktım,baktım.. “Bakın çocuklar benim ne kadar yaşayacağımı hepiniz
biliyorsunuz,ben öldükten sonra her şey zaten sizin, niçin bunu kağıda
döktünüzde bana bu isteklerinizi resmi yoldan yaptırmak istiyorsunuz,ben
öldükten sonra siz niye kendiniz bunu yapmıyorsunuz ?” “ Sen sağlığında bize
bunu kendi isteğinle yaparsan biz her şeye razı olacağız,ama sen vefat ettikten
sonra biz resmi işlemlere başlarsak belki o zaman aramızda çıkacak bir
anlaşmazlık belkide tüm servetin izalei şuyuu (mahkeme satışı)
yoluyla satılır ve hem biz kardeşler arasında kötü olur hemde elde avuçta ne
varsa yok yere gider bizde avucumuzu yalarız” dedi oğlum.
Sen senelerce bak,büyüt,besle,adam içine çıkar,işlerini
hazırla,evlendir sonucunda ise sen
nasılsa ölüyorsun neyin var neyin yoksa
ölmeden bizim üzerimize devret. Maşallah ammada hayırlı evlatlar yetiştirmişim
(!). Tüm evlatlarımla ne kadar gurur
duysam azdır (!). İyiki rahmetli
anneleri sağ değil.
Hastalığımamı üzüleyim,hayırlı sandığım evlatlarımın
hayırsızlığınamı üzüleyim bilmiyordum. Belli etmemeye çalışıyordum ama içimden
ayağa kalkıp hepsinin yüzüne ayrı ayrı
tükürmek geliyordu. Tüm bunlara rağmen ayağa kalktım “Bu kağıt bende kalsın ben
inceliyeyeim bakalım belki mal paylaşımı yaparken bir birinize hakkınız
geçmiştir (!) bunu önlemek için ben buna bir bakayım ondan sonra,siz şimdi beni
yalnız bırakın “ dedim. “Baba umarız
bizi yanlış anlamadın” dedi büyük kızım. “Ne münasebet çocuklar niye sizi
yanlış anlıyayımki ? siz en doğrusunu düşünmüş -sünüz, hadi beni şimdi yalnız
bırakın ben dinlenmek istiyorum,ha burayada
benim haberim olmadan gelmeyin,güle güle”
Akşamleyin avukatımı ve doktorumu yazlığıma davet ettim.
Olanları anlattım. Gece geç saatlere kadar
tartıştık ve ne yapacağıma nasıl
yapacağıma karar verdikten sonra bu olanların aramızda kalmasını önemle rica
ettim. Evdeki emektar yardımcılarımada bu olanlardan çocuklarıma hiçbir şekilde
bahsetmemelerini istedim.
Babalarının ölümünün üzereinden bir hafta geçmiştiki tüm çocuklar babalarının avukatından gelen
bir davetiye aldılar. Aşağıda belirtilen gün ve saatde falanca hakimlikte
babanızın vasiyeti açıklanacak,hazır bulunmanız önemle rica olunur gibi bir
şeydi.
O akşam tüm kardeşler toplandı, Demekki babaları kendisine
verilen mal paylaşım kağına göre vasiyetname
hazırlamıştı.
Ertesi günü belirtilen saat de tüm kardeşler eşleriyle
birlikte babalarının avukatıyla birlikte
ilgili hakimlikteydiler. Hakim “Tüm mirascılar hazırmı avukat bey” “Hazır hakim
bey noksan yok uygun görürseniz başlıyabiliriz” dedi.
Hakim önündeki zarfı metal zarf açacağı ile açmıştıki kapı
çalındı,hakim “Buyurun” dedi. Kapı açıldı içeri elinde bond çantasıyla takım
elbiseli biri girdi “Umarım geç kalmadım hakim bey” dedi gelen. “Tam zamanında
geldiniz” dedi hakim. Adam odada bulunan
bir koltuğa oturdu.Tüm çocuklar bu gelene baktılar ama kimse tanımıyordu.
“Babanızın vasiyetini okuyorum dinleyin” dedi hakim.
Zarftan çıkan birkaç kağıda hakim şöyle bir baktı “Bunlardan
biri tam teşekküllü hastaneden alınan akıl sağlığı yerindelik
raporu” dedi. “Babam zaten son nefesine kadar akıl sağlığını yitirmemiştiki”
dedi oğlu . Diğer çocuklarda bunu tasdik
ettiler. Hakim okuyacağı kağıdın üzerinden ölen adamın varisi olan çocuklarına
uzun uzun baktı ve ..”Vasiyetname çok kısa zaten”dedi. “Eeeee..” dedi büyük kızı.
Hakim kağıda gözlerini dikti uzun bir seslikten sonra ağır ağır okumaya başladı;
“Bütün menkül ve gayrimenkulüm ile servetimin tümünü,buna
fabrikamdaki hissem,tablolarım ve koleksiyonlarımda dahil olmak üzere neyim
varsa hepsini belediye yaşlılar evine bırakıyorum”
Kimsede ses seda yoktu,çıt çıkmıyordu.
Hakim sonradan gelen takım elbise adama “Avukat
bey,rahmetlinin tüm mal varlığı kurumunuza kalmıştır,hayırlı olsun“ dedi. “Sağ olun hakimbey,Allah rahmetlinin mekanını
cennet eylesin” dedi.
Yaşlılar yurdu avukatı iyi günler dileyerek odadan ayrıldı.
Rahmetlinin çocukları hala gözleriyle sessiz,
hareketsiz,sabit bir noktaya bakıyorlardı.
Kamil ERBİL
Yorumlar
Yorum Gönder