Kırıklar ve Çatlaklar
Kırıklar ve Çatlaklar
Şehre vardığımda öğleni biraz geçmişti. Doğrudan hastanenin yolunu tuttum. Park yerine motorumu çektim, içimde buruk bir sıkıntıyla giriş kapısına ilerledim. Dedemle anneannem, bir arkadaşlarının ikinci çadırında birkaç gün kalmak üzere göl kenarına gitmişti. Ne olduysa orada olmuş. Bir tartışma çıkmış, ardından itiş kakış… Sonuç: Dedemin kolu kırılmış, anneannem başını çarpmış.
Görevliye isimlerini verip odayı öğrendim. Koridorda babamla karşılaştık. “Gel oğlum, buradalar,” dedi. İki yataklı odada, biri alçıda iki koluyla dedem; diğerinde, başı sargılı anneannem yatıyordu. Onları öyle görünce içim parçalandı ama belli etmemeye çalıştım.
“Gençler, bu hâl size hiç yakışmamış!” dedim. Dedem her zamanki gibi gülümsedi. “Zıpır oğlan, gel bakayım!”
Odaya doktor girip bizi dışarı çıkardı. Babamla hastane bahçesindeki kafeteryada oturduk. Olayı anlattı: Meğer, dedemleri çadıra davet eden arkadaşlarının yerinde bir adam belirivermiş. “Burası benim mekânım, kalkın buradan!” demiş. Göl kenarına sevgilisiyle gelip gidiyormuş, alanı sahiplenmiş kendince. Dedem durumu açıklamaya çalışmış ama adam levye ile saldırmış. Dedemle arkadaşı yaralanmış, anneannem araya girince yere düşüp başını vurmuş. Çevredeki insanlar polisi aramış, saldırgan karakola, dedemler hastaneye götürülmüş.
“Adam şimdi nerede?” dedim. “Karakolda ama savcılığa sevk edilecek,” dedi babam. Motoruma atlayıp olay yerine gittim. Barakaların önündeki insanlar olayı aynen babam gibi anlattılar. Saldırgan, ilçede tanınan bir sarrafın oğluymuş. Arabaları, kim oldukları bile belliymiş. Oradan doğruca karakola geçtim. Komiserle görüşmek istedim ama içeride çay içtiği kişinin saldırgan olduğunu görünce her şey daha da netleşti. Aralarında yakınlık vardı. Görüşme talebimi tersleyip beni dışarı attılar.
Mahkeme günü geldi. Savcılığın önünde beklerken, saldırganın keyifle yürüdüğünü gördüm. Mahkeme sonunda tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Dışarıda onu durdurdum. “İki yaşlı insanı bu hâle soktunuz, hiç mi utanmadınız?” dedim. Alaycı bir şekilde, “Bana karışma, sana da bir zarar gelmesin,” deyince içimden geçen öfkeyi zor bastırdım.
O akşam, adamın kaldığı otelin restoranına gittim. Ama bana servis yapmadılar. Garsona yüksek sesle çıkışınca dikkat çekti. Birkaç dakika sonra otelin sahibi yanıma geldi. Meğer saldırganın babasıymış. Olayı anlatınca yüzü düştü. “Ben oğlumun pisliklerini toplamaktan bıktım,” dedi. Bana yemek ısmarladı, garsona fırça attı. Adam, dedemleri hastanede ziyaret edeceğini söyleyip gitti.
Gece otelden çıkarken saldırgan yine karşıma çıktı. “Cami duvarına işiyorsun,” dedi alayla. “Senin gibiler ancak ihtiyarlara saldırır,” deyince üzerime yürüdü. Nöbetçi polis araya girmese iş kavgaya dönecekti.
O an içimde bir şey netleşti. Bazı insanlar suçtan değil, sırtını dayadıklarından güç alıyor. Ama ben artık susmayacaktım.
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder