Dayı Lazımmış...

 Dayı Lazımmış...

Uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli oldum. Tam da bu sıralarda oğlum askere gitmişti. Yemin törenine katılacaktık ama ne maaş bağlanmıştı, ne de tazminatım ödenmişti. Kurumu sık sık yokluyor, her seferinde aynı cevabı alıyordum:

— Sabret abi, olacak...

Neyse, ıkına sıkına, utanarak da olsa yemin törenine gidip gelecek kadar bir nakit bulduk. Biletler alındı, hazırlıklar tamamlandı. Yarın gece yola çıkacaktık.

O gün, canım sıkkın bir halde çarşıda dolaşırken karşıma eski işyerimden tanıdık biri çıktı.

— Hayrola abi, ne iş? dedi.

“Gel şu kahve ocağına oturalım. Hem sen anlatırsın, hem de birer çay içeriz,” diye ekledi.

Çaylarımızı söyledik, ben de başımdan geçenleri olduğu gibi anlattım. Beni dikkatle dinledi, sonra,

— Abi sen çayını iç, ben az sonra dönerim, dedi ve kalktı gitti.

Yaklaşık 15-20 dakika sonra elinde küçük bir pusulayla geri döndü.

— Abi, Falanca abimin çok selamı var. Şu pusulayı, şu kurumda şu kişiye ver. Benim gönderdiğimi ve selamını söylediğini belirt, dedi.

Pusulayı yazan kişi, benim hem mahalleden hem de okuldan arkadaşım olan eski bir dosttu.

— Çok teşekkür ederim, dedim. —Yarın akşam yola çıkacağız ama gündüz bir uğrayalım bari...

Doğrusu, olacağına pek inanmıyordum.

Ertesi gün, yemin törenine gitmek üzere hanımla yola çıktık. İkindiden hemen önce, “ne olur ne olmaz” deyip ilgili kuruma uğradık.

Kapıdaki görevliye pusulada yazan ismi sordum. Görevli beni hiç bekletmeden alt katta bir odaya kadar götürdü.

— Burada abi. Çal kapıyı, gir, dedi ve gitti.

Kapıyı tıklatıp içeri girdim. İçeriden "gel" sesi gelince selam verip usulca girdim. Pusulayı uzattım. Adam yazıyı okuduktan sonra başını kaldırıp,

— Bu abimizi nereden tanıyorsun? diye sordu.

— Mahalleden de okuldan da, dedim.

— Otur şöyle kardeş, dedi ve yanındaki sandalyeyi işaret etti.

Odada dört kişi daha vardı. Sanki bir askerin karşısındaymış gibi dimdik, sessizce oturuyorlardı. Adam bana döndü:

— Birkaç soru sorabilir miyim?

— Sor kardeş, dedim.

Başladı:

— Şu seçimde kime oy verdin?

— Falanca seçimde tercihin kimdi?

Şaşkındım. İşin rengi değişmeye başlamıştı. Olmayacağını düşündüğümden yerimden kalktım:

— Kardeş, ben hep sandık başkanıydım. Benim oyum kabinde gizlidir. Kimse bilemez! dedim ve kapıya yöneldim.

Beni tuttular, tekrar oturttular.

— Kızma be kardeş, şöyle bir yoklayalım dedik...

— Tamam, yokladınız işte. Hadi artık, dedim.

Adam ciddileşti.

— Bu pusulayı yazan abimizin ricası bizim için mutlak emirdir, dedi.

Sonra santrali arayıp bir numara istedi. Telefonda:

— Müdürüm, bu iş yarın öğlene kadar bitmiş olmalı, dedi.

Benim adımı, emekli olduğum kurumu ve diğer bilgileri de not ettirdi. Telefonu kapattıktan sonra bana dönüp:

— Kardeş, yarın öğlene kadar işin tamamlanmış olur. Bu pusulayı yazan abimize çok selamımızı ilet. Ellerinden öperiz...

Teşekkür ettim, ayrıldık.

O akşam yemin töreninin yapıldığı yere ulaştık. Merasimden sonra, “hadi gönülsüz de olsa bankaya uğrayıp bir soralım,” dedik. Gişeye gittik. Görevli ekrana bakıp gülümsedi:

— Para bu sabah saat dokuzda yatmış.

Demek ki o zamanlar işler böyle yürüyormuş. Geç de olsa, biz de prosedüre uygun (!) şekilde işimizi halletmiş olduk.

Kamil Erbil


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...