Otur!..
Otur!..
O sabah sınıfta tatsız bir sessizlik hâkimdi. Sınıf arkadaşlarım göz göze gelmekten kaçınıyor, bazıları başını sıraya gömüyordu. Hoca geldiğinde herkes ayaktaydı, ama içten bir "günaydın" yankılanmadı sınıfta. O da alışık olduğu bu sessizlikle kürsüye ilerledi.
“Kağıtlarınızı okudum,” dedi. Kalın gözlüklerinin ardından sınıfı süzdü. “Hayal kırıklığına uğradım.”
Kalbim sıkıştı. Gece boyunca yazdığım kompozisyon aklıma geldi. İçimi döktüğüm, en derin duygularımı paylaştığım o metin…
“Herkes otursun,” dedi. Ardından isimleri okumaya başladı. “Ali, yetmiş. Ceyda, seksen. Mert, altmış beş…”
Sıra bana geldiğinde durdu. “Mehmet,” dedi. Bir duraksama oldu. “Sıfır.”
Sınıf bir anda bana döndü. Yüzlerce göz üzerimdeydi. Gözlerim doldu ama ağlamadım. Hoca devam etti. Ne bir açıklama yaptı, ne de göz göze geldi.
O dersten sonra bir daha eski ben olamadım. Derste parmak kaldırmaz, teneffüslerde tek başıma kalırdım. Sıfırın ağırlığı sadece kâğıtta değil, ruhumda da iz bıraktı. O yaşta, değersiz hissetmek ne ağırmış…
Yıllar geçti. Zaman beni savurdu, ama o gün hep aklımda kaldı. Tıp fakültesine girdim, doktor oldum. Hayat beni bambaşka yerlere taşıdı. Ama o “sıfır” hep bir köşede duruyordu.
Bir gün hastanede bir hasta yakını geldi yanıma. Yaşlı, yorgun bir adam. Göz göze geldiğimizde tanıdım onu. O, oydu. Sınıfta gözlerimin içine bakmadan “sıfır” veren hoca.
Beni tanımadı. “Kızım yoğun bakımda,” dedi. “Ne olur yardımcı olun.”
O an içimde bir şey titredi. Ne kin kaldı, ne öfke. Sadece geçmişin buruk bir yankısı…
“Hemen ilgileniyorum,” dedim. Elini tuttum. Şaşırdı, minnetle baktı. Bir zamanlar sıfır verdiği o çocuk, şimdi kızının hayatı için mücadele ediyordu.
Bazen en derin yaralar, en güçlü iyileştiricilere dönüşür. Belki de o sıfır, bana insan olmayı öğretti
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder