Vapurda Başlayan Satış, Yolculukta Çınlayan Sesler

 


Vapurda Başlayan Satış, Yolculukta Çınlayan Sesler

Gençliğimizin İstanbul’unda, Boğaziçi vapurlarında öyle satıcılar vardı ki, sanki her biri ayrı bir hikâyeydi. Vapur daha iskeleden yeni ayrılmıştı ki, çantasıyla ayakta bekleyen satıcı usulca hareketlenir, kalabalığa doğru seslenirdi:

"Sevgili abilerim, ablalarım…"

O ses bir anda vapurun uğultusuna karışır, seni içine çekerdi. Ne sattığını görmek bile istemezdin bazen. Yeter ki o ses biraz daha sürsün… Traş bıçağı, tarak, çakmak, tırnak makası… Küçük şeylerdi ama anlatışı büyüktü. Çantasından her çıkardığı ürünü, adeta bir tiyatro sahnesindeymişçesine sunardı. Elindekini satmaktan çok, seni o kısa yolculukta gülümsetmeyi bilirdi.

Otobüs yolculukları da eksik kalmazdı bu manzaradan. Genellikle hareket saatine az kala içeriye genç bir satıcı girerdi. Elinde küçük poşetlerde nane şekeri ya da araba tutmasına karşı limonlu sakızlar olurdu. Herkese tek tek göz gezdirerek başlardı konuşmaya:

"Abicim, ablacım... Yol uzun, mide hassas. Alın şu nane şekerinden, hem ferahlatır hem tutmaz."

Birkaç kişi torbayı eline alır, bozukluk bırakırdı. Ama uzun sürmezdi bu. Muavin ya da şoför bakışlarıyla sabırsızlanır, sonunda sertçe seslenirdi:

"Hadi kardeşim, işine bak, hadi!"

Satıcı başını öne eğer, usulca kapıdan inerdi. Ama ardında hem bir tebessüm, hem bir sitem, hem de unutulmaz bir ses bırakırdı.

Şimdi ne vapurda ne otobüste o sesler kaldı. Ama her vapur dumanı yükseldiğinde, her motor gürültüsü kulağıma çalındığında, içimden bir ses hâlâ fısıldar:

"Sevgili abilerim, ablalarım..."

Kamil Erbil


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...