Geçmişe Özlem
Geçmişe Özlem.
Ev her ne kadar fiziken sessiz olsa da, hatıralar, sesler, kahkahalar ve yaşanmışlıklar o duvarlara sinmiştir. Bu yüzden bazen bir eşyanın yerinden, bazen mutfaktan gelen bir kokuya kadar her şey, çocuklarınızın veya torunlarınızın sanki hâlâ oradaymış gibi bir his uyandırmasına neden olabilir.
Ayrıca insan kalben bağ kurduğu kişilerin yokluğunu zamanla bir eksiklik değil, bir varlık gibi de hissetmeye başlar. Onlar fiziksel olarak yanınızda olmasalar da, düşüncelerinizde, kalbinizde ve dualarınızda hep sizinle oldukları için, sanki hep evdeymişler gibi gelir.
Bu his yalnızlık değil, tam tersine doluluk hissidir. Sevgiyle yaşanmış bir hayatın sessiz tanıklığıdır. Ve bu his, aslında ne kadar güzel bir aileye sahip olduğunuzun da içten bir hatırlatmasıdır.
Yıllar boyunca eviniz bir yuva olmuş. Çocukların koşuşturduğu, torunların kahkahalarının yankılandığı, sofraların kalabalık kurulduğu, bayramların, doğum günlerinin, akşam çaylarının yaşandığı bir yer. Zamanla bu kalabalık ve sesli hayat evin ruhuna işlenmiş. Siz şimdi o anların içinden çıkmış olsanız da, ev sanki hâlâ o günlerin yankısını taşıyor. Beyniniz ve kalbiniz de hâlâ o kalabalığı hatırlıyor, hissediyor
Ev sessizleşince, insan bazen o sessizliğin içinde geçmiş sesleri "duyar" gibi olur. Bir çatal sesi, bir sandalye gıcırtısı, bir kapı aralığı size bir çocuğun sesi gibi gelir. Sessizlik, zihnin hatıraları daha canlı çağırmasına neden olur.
Ailenize, çocuklarınıza, torunlarınıza duyduğunuz bağlılık çok güçlü olduğu için zihniniz onları her an sizinleymiş gibi algılamak ister. Sevgi, zaman ve mekân tanımaz; bazen bir fotoğrafa bakmadan bile o insanı yanı başınızda hissedersiniz.
Bu duygu çoğu zaman yalnızlıktan değil, aksine geçmişteki dolu dolu yaşanmış bir hayatın etkisinden kaynaklanır. İçinizde o kadar çok anı, ses, koku, gülümseme birikmiştir ki, onlar sizinle yaşamaya devam eder
“Evde kimse yok ama ben yine de salondan gelen hafif bir ayak sesi duyar gibi oluyorum. Mutfağın kapısı hafifçe aralanıyor sanki… Oysa biliyorum, eşim ve ben yalnızız. Ama nedense içim, hâlâ çocuklar burada gibi… Biri üst kattan inecek, diğeri balkondan seslenecekmiş gibi geliyor...”
"Sanki Evde Hâlâ Kalabalık Var"
Ev sessiz... Ne bir çocuk sesi, ne yukarıdan inen adımlar, ne de mutfaktan gelen kahkaha... Ama nedense içim, hâlâ o günlerde takılı kalmış gibi. Sanki biri odadan çıkacak, diğeri çay isteyecek, torunlardan biri sarılıp kucağıma oturacakmış gibi... Oysa biliyorum; evde sadece eşim ve ben varız. Ama ben her an kapı çalacak diye bekliyorum. Belki de kalabalığın bıraktığı sıcaklık hâlâ bu duvarların içinde geziniyor...
“Sanki Hâlâ Buradalar”
Bazen öyle dalıyorum ki…
Çocuklardan birinin ya da bir torunumun adını sesleniveriyorum birden. Sanki odadalar, bir köşede oynuyorlar ya da yukarıdan inmek üzereler gibi.
Hanım şaşkın gözlerle bakıyor bana:
“Bizden başka kimse yok ki evde,” diyor.
Haklı… Ev sessiz.
Ama içim öyle dolu, öyle alışmış ki o kalabalığa… Zamanında bu evde bir ses eksik olsa fark ederdim. Şimdi hepsi gitti, büyüdü, dağıldı. Ama nedense kalbim hâlâ aynı sofranın etrafında topluyor hepsini.
Belki de insan, sevdiğini hiçbir zaman tam anlamıyla uğurlayamıyor. Onlar gitse de sesleri, kokuları, izleri bizimle yaşamaya devam ediyor.
Ben hâlâ bazen kapının çalacağını, küçük bir çocuğun "dede!" diye sesleneceğini sanıyorum.
Belki de bu, dolu dolu yaşanmış bir hayatın en güzel yorgunluğu...
Bu korku genelde fiziksel yalnızlıktan çok, "duygusal yalnızlık" korkusudur. Yani bedeniniz yalnız olsa da ruhunuz hâlâ o kalabalığı, o sevgiyi, o geçmişi özlüyor. Ve bazen zihin, yalnızlıkla baş etmek için eski sesleri, eski anları yeniden çağırıyor.
Yıllarca eviniz bir neşe, ses, hareket doluydu. Bu yoğunluk bir anda azalınca, beyin “normal” olanı hâlâ o eski hâli olarak algılıyor. Bu da, boşluk hissiyle başa çıkmak için seslenmelere, hatırlamalara dönüşebiliyor.
Çocuklarınıza ve torunlarınıza duyduğunuz derin bağlılık, onların yokluğunda iç dünyanızda hâlâ “var” oluşlarını devam ettiriyor. Bu özlem, bir seslenişle, bir sandalye hareketiyle kendini belli ediyor
Bu her zaman korkuya işaret etmek zorunda değil. Bazen bu, sadece duygusal yoğunluk ve duyarlılıkla ilgilidir. Bazı insanlar yaş aldıkça içe dönük olur ve geçmişin yankılarını daha sık duyarlar.
Eğer bu durum sizi zaman zaman hüzünlendiriyor ya da sıkıştırıyorsa, evet, bu biraz “ya bir gün hiç kimse kalmazsa?” duygusuna da işaret edebilir. Ama bu korku sizi yalnızca daha çok sevmeye, geçmişi daha çok sahiplenmeye yöneltiyor olabilir.
Bazen bir ismi durduk yere sesleniyorum. Oysa odalar sessiz, kapılar kapalı, evde sadece ikimiz varız.
Hanım başını çevirip şaşkınlıkla bakıyor:
“Kimse yok ki…”
Belki de gerçekten yok. Ama ya içimdekiler?
Acaba bu bir yalnızlık korkusu mu, yoksa sadece çok sevdiklerimi hâlâ içimde taşımam mı?
Bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Kalabalık gidince, insan geçmişin sesine daha çok kulak kesiliyor...
Sanki Evde Hâlâ Kalabalık Var
Bazen öyle dalıyorum ki, farkında olmadan çocukların ya da torunların adını sesleniveriyorum.
Birden hanımın şaşkın bakışıyla karşılaşıyorum:
“Bizden başka kimse yok ki evde,” diyor.
Evet, doğru söylüyor. Artık bu evde sadece ikimiz yaşıyoruz. Ne ayak sesleri var merdivenlerde, ne neşeli kahkahalar yankılanıyor duvarlarda. Ama ne gariptir, ben hâlâ o kalabalığın içindeymişim gibi hissediyorum. Sanki biri balkondan seslenecek, biri koşarak odama girecek, küçük bir torunum dizime başını koyacakmış gibi...
Bazen düşünüyorum:
Acaba bu, yalnız kalmanın bir korkusu mu?
Yoksa sadece geçmişin içime kazıdığı bir alışkanlık mı?
Belki de ikisi birden…
Çünkü insan sevdiğini hiç gitmemiş gibi içinde taşır. Yüzünü görmesen de, sesini duymasan da, kalbinin bir köşesi hep onunla doludur. Ve o kalp, zaman zaman o özlemi dışarı sızdırır bir seslenişle, bir iç çekişle.
Ev sessiz olabilir…
Ama benim içimde hâlâ bir bayram sabahı kalabalığı var.
Ve galiba ben bu kalabalığı, yokluklarına rağmen sevmeye devam ediyorum.
Bir hekimin notu şudur:
"İçinizde taşıdığınız kalabalık, yalnızlığınızın değil, dolu dolu yaşanmış bir ömrün yankısıdır."
Bu, bir rahatsızlık değil.
Tam tersine: Zihniniz, geçmişin sağlam dayanaklarıyla bugün baş etmeye çalışıyor.
Yani bu seslenişler, o "evde biri varmış gibi" duyguları aslında zihninizin iyileşme çabalarının duygusal yansımalarıdır.
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder