BABA
Hayat bazen insana güler yüzünü göstersede daha çok çirkin yüzüyle karşılaşıyor ve bununla yaşamıya çalışıyoruz.
Adam şöyle bir doğruldu, pencerenin perdesini hafifce araladı ve sonbaharın sert rüzgarlarının dalgalandırıp kıyıyı acımasızca döğen dalgalara gözleri takıldı. Dalgalar hışımla ve köpürerek kıyıya hucum ediyor,kıyıdaki alacakları varsa alıyor sonrada çakıl ve taşların üzerinde ne kadar hışımla gelirlerse gelsinler köpüklerini bırakarak sakınleşmiş halde denize geri dönüyorlardı.Hayat da böyle değilmiydi, sen tek başına bütün gücünle hayatın tüm güçlüklerine karşı koyup ailen için savaşırken hayat senden tıpkı dalgalar gibi çok şeyi alıp götürmedimi diye düşündü adam. Gözleri denizin dalgaları üzerinden çok uzaklara kaydı:
Bir sonbahar günü evlnmiş,ilk çocuğu olan oğlu bir kış günü olmuştu. İkinci çocuğu kızı ise bir bahar gecesi dünyaya gelmişti. Üçüncü çocuğu olan kız da yine bir kış günü dünyaya gelmiş ama hastalığı nedeniyle pek uzun yaşayamadan yaşına varmadan vefat etmişti. Hayatı boyunca ailesini geçindirmek için zaman gelmiş iki işte ,zaman gelmiş bir günde üç işte çalışmıştı. Çocukları büyümüş oğlan evlenmiş kız ise talipleri beğenmediğinden evlenememişti. Zamanla adamın eşi vefat etti. Uzun zaman adam dul olarak yaşadı ama hayatın bazı gerçekleri de o zaman gözlerinin önüne serildi. Hiç kimse neyin var demiyor,sadece ver yesinler,al giysinler o zaman iyi oluyorlardı. Evlendi,ama çocuklarının muafakatıyla tabiî ki. İyi giden ilişkiler zaman içinde sağdan soldan yapılan şişirmelerden dolayı değişti. İlk önce oğlu ve gelini babalarını terk etti.Daha sonrada kızı abisinin yanına gitti.Aynı şehirde oturuyorlardı ama bir birlerini görmüyorlardı. Adam sonunda evini sattı ve sahil kasabasından bir ev alıp eşiyle birlikte buraya yerleşti. Aldığı evide,adam ölünceye kadar adamın adam öldükten sonrada eşinin olacak şekilde tapu muamelesi yaptırdı.Ne kandiller nede bayramlarda ne oğlu nede kızı aramadı adamı. Aradan15 sene gibi uzun bir müddet geçti.Artık adamın evinde çocuklarından tek bir kelime bile edilmiyordu ama gelde bir de çocuklarının adamın içinden geçmediği bir saniye bile yoktu. Eşide bu durumu biliyordu ama sırf eşini üzmemek için çocuklarından tek kelime etmemeye çalışyordı. Çünki öyle tembihlemişti.
Zaman la adamın çektiği yük artık taşınamaz duruma geldi ve birgün hastaneye yatmasının gerektiği bildirildi. Adam istemiye istemeye hastaneye yattı. Yanında sadece eşi vardı.
Tetkik ve muayenelerden sonra teşhis konulmuştu ama adama söylenmiyordu. Lakin adamda hastalığını anlamıştı. Oda sayılı günleri olduğunu artık biliyordu. Eşine, "siz bana hastalığımı öylemiyorsunuz ama ben biliyorum" dedi. Eşi "korkulacak bir şey yok" falan dediysede adam "siz ne derseniz deyin ben durumumu biliyorum hanım" dedi. "Sen bana hakkını helal edermisin" diye sordu. Kadın,"tabiî ki ama bu da nereden çıktı şimdi" dedi. Adam,"gece yatarken bile helalleşmemiz gerekmezmi,bakarsın artık uyurken uyanmayabiliriz" dedi. Karısının gözlerinden yaşlar akıyordu. Adam gözlerini denizden ayırdı ve karyolasının yanına oturan karısının elini tutup kendine doğru çekti,başını karısının omzuna koydu. Adamda ağlıyordu. Adam gözlerini kaparken onunda göz pınarlarında artık pek kalmıyan yaşlardan bir iki damla aktı karısının omzuna. Adam,"ben 15 senedir çocuklarımı hiç görmedim. Torunlarıma bile hasretim. Bu hastanede yatalı neredeyse bir ayı geçti Allah razı olsun senden başka kimse bana da sanada destek olmadı. Ne yapalım hayat bu. Senden son bir ricam var canım" dedi adam. "Buyur" dedi kadın gözlerini silerek. "Beni bu kasabaya gömermisin,deniz havasını pek sevdimde." "Tabi" dedi kadın "ama sende artık iyişeylerden bahsetsen ya" dedi kadın.
Kadın hastanenin morgunun önündeki sandalyelerin üzerine oturmuş ağlıyordu. Kadının kardeşleri ve akrabaları da yanındaydılar ve teselli etmeye çalışıyorlardı. Kadının bir kısım akrabalarıda o kasabanın mezarlığında uygun bir mezar buldular. İkindi namazından sonra adamı o deniz kokan kasabanın deniz kokan mezarlığının hem denize hemde çocuklarının olduğu kasabaya bakan kısmına gömdüler. Baş ucuna ve ayak ucuna konulan tahtalara adı,soyadı doğum ve ölüm tarihleri yazılıydı.
Herkes dağılmıştı,kadın kardeşlerine döndü ve ben biraz kalıp dua etmek istiyorum dedi. "Siz beni ileride beklermisiniz" diye sordu ve mezarın kenarına oturdu.Hem okuyor hem ağlıyordu.Ne kadar zaman geçtiğini bilmedene oturdu ve bir kol kadını kaldırdı. Kız kardeşlerinden biriydi,"gidelim abla" dedi. Kız kardeşinin kolunda adeta sürünerek giden kadın mezarlığın kapısına geldiklerinde bir taksi durdu.Taksiden iki kadın ve bir adam inmişti. Kadına doğru geldiler "adam yetişemedik galiba" dedi. Kadın gözyaşlarını silerken ;"siz ne zamanyetişip, onun yanında olup,sevgi şevkat gösterdinizki şimdi yetişebilesiniz" dedi.
Gelenler sadece yutkundular.Hiç bir şey söyliyemiyorlardı. Kadın nefretle gelenlere tek tek baktı "artık babanız o karşıdaki yeni kazılan mezarın içinde" dedi. Kadın yürümeye başladı. Adamın oğlu kadına doğru birkaç adım attı ve "babamız bizden hiç bahsettimi" diye çekinerek sordu. Kadın yaşlı gözlerle adamın çocukları ve gelinine baktı,baktı,baktı "bunu bana 15 sene sonra babanızın defnedildiği gün babanızın mezarı başındamı soruyorsunuz, neden 15 sene sonra babanızın mezarına gidip de ona sormuyorsunuz, eminim o mezarda da olsa sizi her zaman sevdiğini söyliyecektir" dedi ve yaşlı gözlerle arkasına bakmadan yürüdü.
Kamil ERBİL
Yorumlar
Yorum Gönder