TERZİ
Orta boylu hafif şişman ve tıknaz, babacan 50 yaşlarında sevimli biriydi. O yörenin aynı zamanda siyasetini oluşturabilcek kadar sözü dinlenen ve saygı duyulan siyasisiydi. Yüksek sesle konuştuğunu hiç duymadım. Kimin her hangi bir devlet daresinde çıkmayan veya olmayan bir işi olsa,kişinin siyasi görüşüne bakmadan elinden geldiğince yardımcı olurdu. İşi olan kişi dükkanının önüne gelir,durup ona bakınca anlardı ve hemen dışarı çıkar derdini dinlerdi. Dükkanı o yörenin siyasilerinin uğrak yeriydi. Hergün onun dükkanında mutlaka o yörenin siyasilerinden bir veya birkaçı bulunurdu. Dükkkanının girirşinde sol tarafta kapı,kalan kısımda da kumaşların sergilendiği raf vardı. Kumaşların sıralandığı rafların arkası ise ayna kaplıydı. Kumaş deyincede öyle çok çeşit anlaşılmasın,sadece devamlı müşterilerinin hoşuna gidebilecek kadar... Dış kapıdan girince sağ tarafta cemekanın arkasında ufak bir sehpa ,etrafında da bir kaç sandalye vardı. Gelenler burada otururdu. Bu ufak salon gibi yerin arkasında yaklaşık bir metre genişliğinde iki_ikibuçuk metre uzunluğunda önü ve yanları kontrplakla kapalı masası vardı. Masanın arkasında ise boydan boya siyah kalın bir perde vardı. Buraya kesilen kumaşların artan parçaları atılırdı. Yine ustanın durduğu bu tarafta birkaç çekmece vardı. Bu çekmecelerde alınan ölçülerin yazıldığı defterler v.s vardı. Masanın duvar tarafında 25-30 cm genişliğinde bir metreye yakın uzunlukta raflar vardı. Bu raflarda dikiş makaraları ile terzilikte lazım olan malzemeler bulunurdu. Bu rafın yantarafındaki birkaç çivide ise pantalon ve çeketlere ait sert kartondan şablonlar asılıydı.Masanın arkasında ustanın zaman zaman oturacağı yüksekçe bir tabure vari sandalyesi vardı. Ustanın herzaman boynunda bir mezro bulunurdu. Boy aynası kapıdan girişte masanın sol tarafında daydı. Bu aynanın önünde müşterisinin hem ölçüsünü alır hemde pravasını yapardı. Müşteri geldiğinde eğer kumaşı nı kendi getirmişse o ,yoksa oradan seçilirdi. İlk önce müşterinin istekleri dinlenir ondan sonrada boy aynasının önünde müşterinin ölçüsü alınırdı. Alınan bu ölçüler çekmeceden çıkarılan ölçü defterine dikkatle yazılır,ölçü alımı tamamlanınca tekrar müşteriye istekleri sorulur ve ölçü defterine ilave edilirdi. Eğer prova yapılcaksa provaya geleceği tarih söylenirdi. Kesilecek kumaş masanın üzerine serilir ve alınan ölçülere göre kumaş kesilir kesim tamamlandıktan sonra katlanır,ustanın arkasındaki 1-1,5 metre yüksekteki sundurma gibi kalfa ve çırakların bulunduğu kısma dikilmesi için verilirdi. Buraya birkaç tahta basamakla çıkılırdı. Burada bir kalfa ile en az kalfa kadar bilgili 2-3 çırak vardı. Ayrıca getir ötür işleri içinde bir çırak bulunurdu. Bu çıraklar mektep tatillerinde birkaç t ane olurdu. Gelen eşe dosta ve müşterilere çay kahve gibi içeceker söylenirdi. Kahveci bardakları ve şişeleri almaya gelince çıkaren dükkanın kapısını arkasına tebeşirle türre ve adedine göre çizik atılırdı. Bu çizikler oranın pazarının olduğu günün akşamı dükkan kapanmadan önce hesap edilir hesap kesilrdi. Çalışanlara üçretleri haftalık olarak verilirdi. Daha önceleri bu üçretler ilçenin pazarı olduğu gün verilirdi. Daha sonra bu ödemeler tüm ilçede Cumartesi ye kaydı. İlçede tüm haftalıklar Cumartesi günü verilmeye başlandı. Sabahleyin erken gelen çıraklar büyükçe döküm bir ütüyü dükkanın önüne çıkarıp kapağı açılır içine meşe kömürü konur ateşlendikten sonra ü zerine kısa bir boru konarak yanması sağlanırdı. Kömürler kor haline gelince kapağı örtülür çalşanların yanındaki masanın üzerindeki demir ızgara üstüne konurdu. Bu ütüyle kumaşlar ütülenirdi. Ütülenecek olan iş ,ütü masası olarak kullanılan ve üzeri birkaç kat kumaşla kaplanmış masanın üzerine konur, Üzerine beyaz kalın kaput bezinden kesilmiş yaklaşık bir metre boyu da 30-35cm genişliğinde bu bez serilir. Yanda duran su kasesinin içindeki kumaşla ütü bezinin üzeri ıslatılır ve döküm ütü ile ütü yapılırdı. Islak bezin üstüne kızgın ütü değince çıkan “çoşşşşş” sesiyle birlikte buhar çıkardı. Müşteri provaya gelince boy aynasının önüne alınır,prova yapılacak giysi teğllenmiş olarak müşteriye giydirilirdi. Usta da koluna sıkıştırdığı iğnedenlikle teğellenmiş giyeceği teğel yerlerinden açarak koluna sıkıştırdığı iğne denlikten aldığı toplu iğnelerle müşterinin ve kendine göre dikilecek şekilde belirler kuru sabunla da çizerdi. Provası biten kumaş tekrar yukarıdaki çalışanara dikilmesi için verilrdi. Müşteri kumaşı almaya geldiğnde adetten oluğundan çalışanlara bahşiş verirdi. Bu bahşişler çalşanlar arasında kalfa tarafından paylaştırılırdı. Ayda bir defada dükkanın tamamının yerleri Cumartesi iş bitiminde yanık yağla yağlanırdı. Bu şekilde dükkanda oluşacak tozun önüne geçilirdi. Hiç unutmama bir kere bayram arefesinin akşam üstü yerler yağlanmıştı. Biten takımın ceketi yere düşüyor. Bereket kumaşı dükkandan olduğundan tüm çalışanlar ustanın haberi olmadan sabah namazına adar dikip ütüleyip müşternin evine götürdüler. Müşteri Bahşiş bile vermişti. O tarihlerde giyilen çeket veya pantalonlar bir kaç yıl sonra ters yüz yaptırılarak bir kaç sene daha giyilirdi. Bu işe o zamanlar elbiseyi tornistan etmek denirdi. Ne güzel günlerdi o günler...
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder