Damlarda Yatmak Varsa
Damlarda Yatmak Varsa
Damlarında yatmak varsa, buna da eyvallah…
O gece, bu cümleyi defalarca içimden geçirdim.
Üç kişiydik. Ben, Mahmut, bir de en delisi aramızda olan İsmail.
Ay tutulmaya yakın bir gökyüzü vardı üstümüzde. Gözüm hep kuzeydeydi… Komşu köyde. Onun penceresine denk gelen karanlıkta bir ışık yanar mı diye…
Ben sevdalıydım. Oysa bu köyde sevdalık da suç gibiydi. Hele gidip de birini sevdiğini söylemek, delikanlılığa yakışmazdı. O yüzden biz de usulün dışına kaçtık. Kaçırmak dedikleri şey var ya hani, işte ondan.
Arabaya binerken babamın odasından süzülen ışığı gördüm. İçim sızladı. Helallik almadan çıkmak kolay değilmiş. Ama aşk, hesap yapmaz; gönül bir kere yanmışsa, gerisini rüzgâr savurur.
Yolun yarısına gelmiştik ki İsmail direksiyona birden kırınca araba hendeden aşağı kaydı. Motor sustu, biz sustuk. Tekerlek toprağa gömüldü, bir yanımız batak, bir yanımız boşluk. Üçümüz de indik arabadan, ama elimizden bir şey gelmiyordu.
Tam o anda bir ışık geldi karşıdan. Fener mi, far mı derken… Onlardı. Kızın babası ve abisi. Kalbim öyle bir çarptı ki… Ne diyeceğimi bilemedim. Belki de oracıkta ölmeyi tercih ederdim.
Ama ne bağırdılar, ne küfrettiler. Babası dizlerinin üstüne çöktü, “Kaldıralım şu arabayı” dedi. Biz utanmıştık, ama o adam bir başka büyüktü.
Aradan bir gece geçti. Ertesi gün, köyün büyükleriyle beraber kapılarına vardık. Çaylar geldi, laf dönmeye başladı. Kimse olanı konuşmadı. Sanki o gece hiç yaşanmamış gibiydi. Ama herkesin bildiği bir şey vardı: Biz birbirimizi seviyorduk. Ve artık gizlisi kalmamıştı.
O akşam, ben kendi evimde, ilk defa gerçekten büyüdüm.
Ve o geceyi düşündüm…
Damlarında yatmak varsa, buna da eyvallah.
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder