Çık Gitti
ÇIK GİTTİ...
Annemle babamı kaybettikten sonra ablam ve eniştemin yanında kalmaya başladım. Evlenme çağına gelince onların uygun gördüğü biriyle evlendim. Başlarda her şey normaldi, ama eşim zamanla değişti. Haklı haksız bağırıyor, geç saatlerde geliyor, sonunda şiddete başvuruyordu. Bir kızımız oldu ama dayanamayarak boşandım. Mahkeme küçük olduğu için kızımı bana verdi. Gidecek yerim olmadığından yeniden ablamlara döndüm. Ama zamanla kendimizi sığıntı gibi hissetmeye başladık.
Birkaç kişi benimle evlenmek istedi ama hepsi kızımı babasına vermemi istedi. Çaresiz kalarak kızımı babasına bırakıp evlendim. Kızım çok küçüktü, zamanla ona “annen öldü” demişler. Bunu bile bile içime attım. Yeni eşimin kalp rahatsızlığı çıktı, büyük bir ameliyat geçirdi ve malulen emekli oldu. Çocuğumuz olmadı ama huzurluyduk. Yine de ilk çocuğumun özlemi içimde hep büyüdü.
Kızımı uzaktan okul yolunda görmek bile yetiyordu ama zamanla o da yetmemeye başladı. Onun nişanlandığını duyunca nişan yerine gizlice gittim, çarşaf giyip kalabalığın içinde gözyaşıyla seyrettim. Bir gün özlemime yenik düşüp telefonla aradım, kendimi annesi olarak tanıttım. Ağlayarak telefonu yüzüme kapattı. Ama artık kafasına annesinin yaşadığı fikri düşmüştü. Ne zaman arasam susuyor, sonra kapatıyordu. Bir defasında konuştu: “Sen benim annem olsaydın beni bırakmazdın,” dedi.
Gecelerim uykusuz, içim parçaydı. Sonunda damadımla konuşmaya karar verdim. Onun iş yerinin önünde bekledim. Beni dinledi, “Ne olursa olsun, karımın bir de sizden dinlemesini söyledim,” dedi. Her şeyi anlattım. O da bana, “Bu kadar yıl sonra kızınızdan hemen kabullenmesini beklemeyin,” dedi. Sonra bana telefonunu verdi, konuşup haber verecekti.
Ama her şey yeniden yıkıldı. Damadım başka bir şehre taşınmış, ulaşamadım. Ablama gittim, o da bir şey bilmiyordu. Eski eşime gittim. Tartışmalar, suçlamalar… Onun yeni eşi bile bize akıl verdi. Ne o ne ben söyleyecek söz bulamadık. Kızımın nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Evime döndüğümde içimde büyük bir boşluk vardı.
Eşim tekrar hastalandı. Ameliyat çok riskliydi ama başka çare yoktu. Damarlarını kollarından alacaklardı, bu da felç riski demekti. Ameliyat gününü beklerken bir gün onu evde ölü buldum. Kalbi dayanamamıştı. Hayatım bir kez daha altüst olmuştu. Rabbime “beni isyan eden kullarından eyleme” diye dua ediyordum.
Aradan dört yıl geçti. Kızımın izini hâlâ bulamadım. Sonunda ben de hastalandım. Akciğer kanseri… Tedaviye isteksizdim, artık ümidimi yitirmiştim. Bir gün hastaneye kaldırıldım, ömrümün son demleriydi. Ablam başucumdaydı, ağlayarak helallik istedi. Verdikten sonra gözüm hep kapıdaydı. Kızım ve torunum gelecekmiş gibi bekledim. Ama gelmediler.
O sabah vefat ettim. Gözlerim açık gitti. İki gözümü kapatamadılar. Sanki hâlâ “Geldik anne” diyen bir ses duymayı bekliyordum.
Aylar sonra çok sıcak bir temmuz günü mezarlıkta iki kişi mezarımı aradı. Mezarlık görevlisi “Bu kadının hiç ziyaretçisi olmazdı” dedi. Görevli, gelenlere kim olduklarını sordu. Adam sadece “Yakınıyız” dedi. Belki o gün, kızım ve damadım sonunda gelmişti. Ama ben artık orada yoktum.
Kamil Erbil
Yorumlar
Yorum Gönder