Evin Işığı
"Evin Işığı"
Köyde akşam erken inerdi. Güneşin son ışıkları damların üstünden
çekilirken, her evin içindeki lamba birer birer yanar, dışarıdan bakıldığında,
hangi evde huzur, hangi evde hüzün olduğunu anlamak mümkün olurdu.
Yokuşun başındaki küçük ev, her zamanki gibi sessizdi. İçeride üç çocuk,
pencereye gözlerini dikmiş bekliyorlardı. Anneleri sabah erkenden çarşıya
inmiş, hâlâ dönmemişti. Kapının eşiğinde oturan en büyükleri on iki yaşındaydı.
Yüzünde hem yaşından büyük bir ciddiyet hem de gizleyemediği bir tedirginlik
vardı.
Saat akşam altıyı geçmişti. Köyün minibüsü çoktan son seferini yapmış,
yolun sonundaki kavak ağaçları loş gölgeler salmaya başlamıştı ki, çocuklardan
biri irkildi:
— "Anne geliyor galiba!" dedi sevinçle.
Ama gelen, bir akrabaydı. Telaşlıydı. Yüzüne bakar bakmaz çocuklar anladı,
bir şey olmuştu. O akşam, o küçük evin ışığı yanmadı. Çünkü annenin bulunduğu
minibüs, dönüş yolunda devrilmiş, kadın ağır yaralı olarak hastaneye
kaldırılmıştı. Çocuklar durumu kavrayamadan, başka bir akraba tarafından apar
topar alınarak halalarının evine götürüldüler.
Halaları onları sevgiyle karşıladı, ama kendi içi kan ağlıyordu. Ablasıydı
o kadın; hem kardeşi, hem yoldaşı. Küçükken aynı odayı paylaşmış, aynı tastan
su içmişlerdi. Şimdi o abla, şehir hastanesinde yaşamla pençeleşiyordu.
Günlerce umutla gidip geldi hastaneye. Her seferinde “Belki bugün gözünü açar”
diye dua etti. Ama umut dediğin, bazen sessizce tükenirmiş meğer. Dördüncü
günün sabahında kötü haber geldi.
Kadın vefat etmişti.
Hastane koridorları, halanın ayakları altında uzayıp gitti o gün. Yüzünü
bile göremeden sonsuzluğa uğurladığı ablasının ardından, çocuklara nasıl
anlatacağını düşünerek yürüdü eve. Eve girdiğinde, üç çift göz ona bakıyordu.
En küçüğü dayanamayıp sordu:
— "Annem gelecek mi hala?"
Cevap boğazında düğümlendi. Bir kelime söyleyemedi. Yalnızca sarıldı
onlara, sımsıkı. O sarılışta annenin sıcaklığı, şefkati, eksik kalan tüm
cümleler gizliydi.
O günden sonra, hala artık sadece hala değildi. Hem anne oldu, hem baba.
Çocukların yarım kalan çocukluğunu kendi sevgisiyle tamamlamaya çalıştı. Gün
geldi, biri öğretmen oldu, biri teknisyen. En küçük olanı da annesinin gülüşünü
yüzünde taşıyan bir genç kıza dönüştü.
Yıllar sonra biri ona sordu:
— “Nasıl başardınız hala?”
Hala, başını eğdi, gözleri doldu:
— “O evin ışığı sönmesin diye…” dedi sadece.
Kamil Erbil
 
Yorumlar
Yorum Gönder