İnsan Eti Ağırdır

 

İnsan Eti Ağırdır

 “Senin için canımı bile veririm” derken samimiydik. Kalpten gelen o söz, bir gün gerçek bir sınava dönüşünce, aynı sadakati sürdürebilecek miydik?

Eşim, akciğerinden ameliyat olduktan sonra yüksek tansiyona bağlı bir kriz geçirdi. Kalbi durdu, hayata veda etti. Müdahaleyle geri döndüğünde, hafızasını yitirmişti; yeni doğmuş bir bebek gibiydi. Konuşmayı, yürümeyi, hatırlamayı yeniden öğrenecekti.

Benimse hayatım, yoğun bakım kapısının hemen yanındaki bekleme salonunda geçiyordu. Gözümüz kapıda, kulağımız içeriden gelecek her seste… O salon, hastaların değil ama umutların gelip geçtiği yerdi. Orada, aynı çaresizlikle bekleyen hasta yakınları arasında dostluklar kurulurdu. Öyle ki, bazıları ömür boyu sürerdi.

Bir gün içeriden bir bağırış koptu. Herkes dışarı fırladı. Otuzlu yaşlarında bir kadın, perişan halde yerdeydi. Ayakkabısının biri ayağında, biri yerde; saç baş dağınık, çırpınıyor. Görevliler sakinleştirmek için iğne yaptı. Kadın biraz durulunca bekleme odasına alındı. Sonra gerçeği öğrendik.

Kadın ve eşi birlikte bir iş yeri işletiyormuş. İki çocukları da ilkokula gidiyormuş. Bir akşam davetteyken adam aniden yere yığılmış. Beyin kanaması. Acil ameliyat. Durumu çok ağır. Eşi, günlerce başında bekledi, gözyaşı hiç durmadı. Yemedi, içmedi. Sadece ağladı. Sonra adamın Ankara’daki memur kardeşi geldi. İzne çıkıp gelmişti. Ağabeyini bir an olsun yalnız bırakmıyor, yengesine de destek olmaya çalışıyordu.

Aynı acıyı yaşayan insanlar arasında garip bir bağ kuruluyor. Konuşmadan da anlaşılıyor insan. Biz de o kardeşle öyle bir dostluk kurduk. Arada sırada sohbet ederken, yengeye dair bazı şeyler dikkatimi çekmeye başladı. Kadın artık hastaneye daha seyrek geliyor, geldiğinde de dalgın davranıyordu. Zamanla, hastaneye uğrama süresi haftalara uzadı. Bir gün kardeşine şöyle dediğini duydum:

“Benim çocuklarım var, işim gücüm var. Artık yetişemiyorum her şeye.”

O günlerde eşim biraz toparlandı ve taburcu olduk. Evde tedaviye devam ettik. Sekiz ay sonra yeniden fenalaşınca hastaneye döndük. Acilin bahçesinde beklerken o tanıdık simayı gördüm. Adamın kardeşi elinde bir kitap, sessizce oturuyordu. Selam verdim, sarıldık.

“Yengem bir gün geldi,” dedi. “Benden bu kadar dedi. ‘Ya sen ilgilenirsin ya da herkes kendi yoluna gider.’ Ardına bile bakmadan gitti.” İşini de bırakmıştı. Adam vefat ettiğinde cenazeye bile gelmedi. Kardeşi, definden sonra sessizce ayrıldı. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu.

Eşim hayata tutunmuştu. Birlikte geçirdiğimiz son 18 ay, yavaş ve ağırdı ama yine de beraber yaşadık. Sonra o da vefat etti.

Yoğun bakım koridorlarında annenin kızını, kardeşin abisini, eşin eşini nasıl terk ettiğine tanık oldum. Zor zamanlarda sadakat sınanıyor. Ve evet… İnsan eti gerçekten ağır.

Rabbim;
Yatırıp kapılara baktırmasın,
Aklımızı başımızdan almadan emanetini alsın.

Âmin.

Kamil Erbil

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...