Geçmişin Silik İzleri
Geçmişin Silik İzleri Kamil ERBİL Hayatımın en sade, ama en derin öğrenim yıllarında, adıyla değil sözüyle hatırlanan bir hocamız vardı: Necati Hoca. Yaşanmışlıklarla örülmüş bir belleği, psikolojiye olan hâkimiyeti ve sanki zamanın içinden süzülüp gelmiş o ağırbaşlı hâliyle, sıradan bir öğretmen değil; bir yol gösterici, bir iç ses gibiydi. Bazı boş geçen derslerimize girerdi. Ama o dersler asla boş geçmezdi. Çünkü Necati Hoca bize hayatı anlatırdı. Kimi zaman kendi yaşadıklarını, kimi zaman bizim başımıza gelenleri merkeze alır, bize yaşamın kıvrımlarını, acının gizli hediyelerini, insanın kalbinde saklı kalan izleri anlatırdı. Bir gün, sınıfta otururken, daha önce bir öğrencisinin kendisine anlattığı bir hikâyeyi —isim vermeden— bizlerle paylaşmak istedi. “Konuşmamız gereken bir mesele var çocuklar,” dedi. “Aşk meselesi... Hem de gençlikten gelen bir tür.” Bahsettiği öğrenci, bir kıza âşık olmuştu. Karşılıklıydı bu sevgi. Ama zamanla, o büyük tutku, yerini hüzne bırakmıştı. Ay...