Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Geçmişin Silik İzleri

  Geçmişin Silik İzleri Kamil ERBİL Hayatımın en sade, ama en derin öğrenim yıllarında, adıyla değil sözüyle hatırlanan bir hocamız vardı: Necati Hoca. Yaşanmışlıklarla örülmüş bir belleği, psikolojiye olan hâkimiyeti ve sanki zamanın içinden süzülüp gelmiş o ağırbaşlı hâliyle, sıradan bir öğretmen değil; bir yol gösterici, bir iç ses gibiydi. Bazı boş geçen derslerimize girerdi. Ama o dersler asla boş geçmezdi. Çünkü Necati Hoca bize hayatı anlatırdı. Kimi zaman kendi yaşadıklarını, kimi zaman bizim başımıza gelenleri merkeze alır, bize yaşamın kıvrımlarını, acının gizli hediyelerini, insanın kalbinde saklı kalan izleri anlatırdı. Bir gün, sınıfta otururken, daha önce bir öğrencisinin kendisine anlattığı bir hikâyeyi —isim vermeden— bizlerle paylaşmak istedi. “Konuşmamız gereken bir mesele var çocuklar,” dedi. “Aşk meselesi... Hem de gençlikten gelen bir tür.” Bahsettiği öğrenci, bir kıza âşık olmuştu. Karşılıklıydı bu sevgi. Ama zamanla, o büyük tutku, yerini hüzne bırakmıştı. Ay...

Yerimde Duramıyorsam, Kalbim De Durmuyordur

Yerimde Duramıyorsam, Kalbim De Durmuyordur.   Ben hep hareketliydim. Çocukken de öyleydim, şimdi de. Bir kolum masaya dayanır, diğer elimle kalem çevirmeye başlardım. Ayağım yere tempo tutar, gözüm pencereye takılırdı. Sınıfta hocanın tahtaya yazdığı yazının başını okur, sonunu hayal eder, arada başka diyarlara giderdim. Sonra biri adımı bağırırdı: "Dinlemiyor musun sen yine?" İnanın, dinliyordum aslında. Ama benim dinlemem başkalarınınkine benzemiyordu. Bir kulağım dersteydi, diğer kulağım hayal kuruyordu. İçimde hep bir şey vardı. Adını o zamanlar bilmiyordum. Sonradan koydular: hiperaktif dediler. Ama bu kelime bana "arıza" gibi geldi hep. Oysa ben bir arıza değil, başka bir ritimdim. Biraz hızlı, biraz ani, biraz sabırsız… ama içten, canlı ve hayata hep aç. Büyürken en çok duyduğum cümle buydu: "Yerinde dursana biraz!" Ama bilselerdi… Durmak bazen içimde bir boğulma gibi olurdu. Oturduğum yerde kalınca, sanki dünya üstüme gelirdi. Ellerim, ayaklarım,...

Ben Bir Hiperaktifim

 Ben Bir Hiperaktifim Koşarken Düşünmek: Bir Hiperaktifin İç Dünyası Bazıları için hayat yürüyerek yaşanır, benim içinse hep koşarak… Koşarken düşünürüm. Koşarken hayal kurarım. Oturduğum yerde kalmak, bana dünyadan dışlanmak gibi gelir. Çocukken, sırada otururken dizlerimi durmadan sallardım. Ellerim kıpır kıpır, gözlerim başka dünyalarda… Öğretmenim “Dikkatini topla!” derdi. Oysa dikkatimi toplayacak kadar boş bir alanım yoktu içimde. Her şey üst üste gelirdi. Adı vardı bunun: Hiperaktivite. Hiperaktivite,"Dürtüsellik, aşırı hareketlilik ve dikkat eksikliği ile seyreden bir nörogelişimsel bozukluk" olarak tanımlanır. Ne kadar soğuk bir tanım değil mi? Oysa bu tanımın içinde   ben vardım, benim kalbim, benim zihnim. Ben o çocuklardan biriydim. Oğlunu “yerinde duramıyor” diye doktora götüren bir annenin elini tutan çocuktum. Hep hareketliydim, ama nedenini kimse bilmezdi. Yaramaz sanıldım. Hatta tembel. Ne acıdır; çok şey bilirsiniz ama sınavda ilk sorudan sonrasını okuya...

Geçmişe Özlem

   Geçmişe Özlem.   Ev her ne kadar fiziken sessiz olsa da, hatıralar, sesler, kahkahalar ve yaşanmışlıklar o duvarlara sinmiştir. Bu yüzden bazen bir eşyanın yerinden, bazen mutfaktan gelen bir kokuya kadar her şey, çocuklarınızın veya torunlarınızın sanki hâlâ oradaymış gibi bir his uyandırmasına neden olabilir.   Ayrıca insan kalben bağ kurduğu kişilerin yokluğunu zamanla bir eksiklik değil, bir varlık gibi de hissetmeye başlar. Onlar fiziksel olarak yanınızda olmasalar da, düşüncelerinizde, kalbinizde ve dualarınızda hep sizinle oldukları için, sanki hep evdeymişler gibi gelir.   Bu his yalnızlık değil, tam tersine doluluk hissidir. Sevgiyle yaşanmış bir hayatın sessiz tanıklığıdır. Ve bu his, aslında ne kadar güzel bir aileye sahip olduğunuzun da içten bir hatırlatmasıdır.   Yıllar boyunca eviniz bir yuva olmuş. Çocukların koşuşturduğu, torunların kahkahalarının yankılandığı, sofraların kalabalık kurulduğu, bayramların, doğum günlerinin, akşam çayların...