Mezar Taşlarının Gölgesinde
Mezar Taşlarının Gölgesinde
yıllardır bir söylenti dolaşırdı: Eski mezarlığın altında gömü vardı. Kimi “Rumlardan kalma altın”, kimi “asker kaçırmış defineyi oraya saklamış” derdi. Bu sözler, köydeki üç beş gencin kulağına bal gibi geldi.
Bir gece ay ışığı altında, ellerinde kazma küreklerle gizlice mezarlığa girdiler. Rüzgârın uğultusu, mezar taşlarının arasından fısıltılar gibi geçiyordu. Yürekleri çarpsa da hayallerine kapıldılar: Küpler dolusu altın, bir anda değişen hayatlar…
Toprağı kazmaya başladılar. Her kürek darbesinde biraz daha derine indiler, ama aynı zamanda biraz daha korkuya battılar. Sessizliği bozan yalnızca nefes alışları ve demirin taşlara sürtünme sesi vardı.
Ama çok sürmedi. Gürültüyü duyan köylüler uykularından fırladı. Meşalelerle mezarlığa koştular. Karşılaştıkları manzara öfke doluydu: Atalarının yattığı yer, define sevdasına kurban ediliyordu.
Köylüler gençlerin üzerine yürüdü. “Utanmazlar! Mezar soyucular!” diye bağırıyor, kimisi sopayla, kimisi taşla saldırıyordu. Kaçmaya çalışanların üstüne kapılar kapandı. Gecenin karanlığı bir anda kargaşa, çığlık ve iniltiye dönüştü.
Çoğu ağır darbe aldı, bazıları kanlar içinde yere yığıldı. O an jandarma sirenleri duyuldu. Köylüler, gençleri sürükleyerek teslim etti. Jandarmanın sert ışıkları altında yüzleri bembeyaz kesilmişti.
Sabah olduğunda köyün kahvesinde tek bir söz dolaşıyordu:
“Gömü hayaliyle girdikleri mezarlıktan, hastanelik çıkıp jandarmaya düştüler.”
O günden sonra köyde kimse define lafını kolay kolay ağzına almadı. Çünkü herkes biliyordu: Mezar taşlarının gölgesinde Dostumkazılan toprak, altın değil, yalnızca utanç ve pişmanlık çıkarır.
Kamil Erbil
,
Yorumlar
Yorum Gönder