Bastonun Sustuğu Oda

 Bastonun Sustuğu Oda

Yedi gece oldu. Toprak sessiz, oda sessiz. Toplantı salonunda dualar, onun ruhuna değil, bizim çaresizliğimize okunuyor sanki.

Bastonu vardı, sırtını tam doğrultamayan bir direniş. Buraya utançla geldi. Yılların izi yüzünde derin, gözleri ürkek bir ceylan gibi etrafı süzüyordu. "Ahretlik," dedi bana, zor duyulan bir fısıltıyla. O günden sonra omuz omuza volta attık, omuz omuza baktık televizyona. Zaman burada boldu, tüketilmeyi bekleyen bir acı gibi.

O dikiş dikti. Kumaşlar yıprandı, elleri çatladı, beş oğul büyüttü. Biri yandı, tinerin aleviyle küle döndü umudu. Kalanlar işi sürdürdü, ama annelik borcunu unuttular.

Başladı göç. İki ay, bir ay, bir hafta... Evler küçüldü, sevgi inceldi. O, kapı yanına konulan çantanın içinde bir hayat yaşadı. Değersiz bir eşya, odadan odaya taşınan bir yük. Nikâh masasına koşup geldiler, sanki bir miras bölüşülüyormuş gibi.

Son durak. Huzurevi. Son evin bağışlandı, evlatlarına yük olmamak için yükün kendisi oldular. Hastalandı. Kapı... Sadece kapı. Gözleri kapıda kaldı, son nefesinde bile bir oğul yüzü bekledi.

Sonra o büyük oğul geldi. Eşyaları karıştırdı, sadece bir fotoğrafı aldı. Sandım ki vefa. Sandım ki, "Anne."

Oysa vefa, o akşam bahçedeki çöp tenekesinde bulundu. Bir karelik anı, kirli bir plastik kovanın dibine atılmıştı.

Çatal elimden düştü. Boğazımdan artık lokma geçmez. Çünkü o gece, sadece bir fotoğraf değil, bir annenin tüm emeği, tüm ömrü ve son hatırası çöpe atılmıştı. Bastonun sustuğu bu odada, şimdi sadece o çöpün kokusu kaldı

Kamil Erbil


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...