Bir Avuc Kum

 Bir Avuç Kum.

Askerlikten döndüğümde cebimde bir tezkere, içimde büyük umutlar vardı. Devletin açtığı memurluk sınavına girdim, kazandım. Bursa Maliyesi’nde icra memuru olarak göreve başladığımda, masanın üzerindeki dosyaların bir gün bana neye mal olacağını bilmiyordum.

O zamanlar icra memuru denince, halkın yüzü bir anda ekşirdi. Haklıydılar da; kimse kapısına “borcunuzu ödeyin” diye gelen birini sevmezdi. Bizim iş, sözle değil imzayla yürürdü. Hele vali imzasını taşıyan bir evrak… Demekti ki devlet alacağını ister.

Bir sabah, şehrin kenar mahallelerinden birinde, sıradan bir dosya elime geçti. Küçük bir esnaf, birkaç aydır vergi borcunu ödememişti. Evrakı alıp yaya olarak yola çıktım. Gün sıcaktı, toz her adımda havalanıyordu.

Adres bir apartmandaydı. Tam karşısında da inşaat… Kalaslar, çimento torbaları, çalışan işçiler… Kapıyı bir kadın açtı.

  “Beyinize bu kâğıdı vereyim, yarın borcunu ödesin,” dedim.

 Kadın telefonu aldı, içeride konuşmaya başladı. Sesini duyuyordum:

 “Maliye’den gelmiş… Evde haciz yapacakmış!”

Bir an sonra kapıya dönüp, “Beyim geliyor,” dedi.

 Ben, “Aşağıda bekleyeyim,” dedim ve inşaatın kenarına indim. Kalasların üstüne oturdum, terimi sildim. Uzakta bir motor sesi… Az sonra bir Reno yanaştı.

Dört kapı birden açıldı. Ellerinde levyeler, iri yarı dört adam üzerime yürüdü.

 “Sen misin haciz yapacak?”

 Ne dediysem dinlemediler. Etrafımı sardılar. İnşaattaki işçiler bir anda ortadan kayboldu.

“Kes ulan makbuzu!” dedi biri.

 Makbuzu kestim, uzattım. Gözümün önünde yırtıp attı.

  “Parayı da cebinden ödeyeceksin. Hadi defol!”

Yavaşça geri çekildim. Sokaktan çıkıp caddeye ulaşıp karakoldan polis almayı düşündüm.

 Tam arkamı dönmüştüm ki biri bağırdı:

  “Dön lan buraya!”

 Duymamış gibi yürüdüm.

 Arkamdan kalasla dürttüler.

  “Sana diyorum, dönsene!”

Koca bir kalas kaldırıldı. Donakaldım.

 “Şuradan bir avuç kum al, dök bakalım.”

 Eğildim, avuçladım, yere döktüm.

 Adam elini uzattı, buruşuk paraları önüme attı:

 “Al lan paranı! Bir daha buralarda görünürsen, seni gömeriz o kuma.”

Titreyen ellerimle parayı aldım. Oradan uzaklaştım.

 Doğru daireye gittim, çantayı müdür yardımcısının masasına koyup,

  “Ben böyle işin…” dedim.

  “Dur evladım, dur,” dedi. “Otur da anlat.”

Olayı anlattım. Sessizce dinledi.

 Sonra başını kaldırdı:

 “Sana bir avuç kum döktürmüşler ha? Bana bir teneke döktürmüşlerdi,” dedi.

  “Şimdi git, evinde dinlen. Sabah gel.”


Sabah tüm icra memurları ve tahsildarlar toplandı.

 Müdür yardımcısı, elindeki dosyayı masaya vurdu:

  “O adamın ne kadar borcu varsa çıkarın!”

 Hepsi toplandı.

 “Bugün tahsilat değil, adalet günü çocuklar,” dedi. “Ama dükkânda sağlam bir şey bırakmayın.”

 Yanımıza bir polis de verdiler.

Adamın çarşıda, cam kavanozlar, alüminyum borular ve eski bir torna tezgâhıyla küçük bir dükkânı vardı.

 Bizi görünce kaçmış. Komşuları, “Ne borcu varsa biz ödeyelim,” dediler.

 Ama başımızdaki abi,

  “Hayır,” dedi. “Dükkan sahibi gelecek. Bu hesap yüz yüze kapanacak.”

Bir arkadaşın ayağı kaydı, kavanozlar yere devrildi, camlar çatır çutur dağıldı.

 Bir diğeri dengesini kaybedip alüminyum borulara çarptı. Onlar da yamuldu.

 Dükkânda sağlam tek bir şey kalmadı.

 Polis bile yutkundu.

Başımızdaki abi, komşulara döndü:

  “Söyleyin, bu adam bugün daireye gelecek. Gelmezse yarın evine gidiyoruz.”

Saat dört gibi, o adam bankoda belirdi.

 Gözleri öfke doluydu.

  “Siz benim anamı… mahvettiniz be!” diye bağırdı.

 Muavin hiç yükselmedi.

  “Yalnız memuru bulup erkeklik yaptın,” dedi. “Niye dükkâna gelmedin?”

 Sonra sustu, yaklaştı:

 “İnşallah bundan sonra bir kuruş borcun olmaz. Yoksa o bir avuç kum, sana kaç teneke olur, o zaman görürsün.”

Adam homurdanarak borcunu ödedi, çıktı gitti.

 Ben masamda uzun süre oturdum.

 Bir avuç kum… o gün bana, korkudan çok daha ağır bir şey öğretmişti:

 Devletin ciddiyetini, insanın gururunu, adaletin bazen nasıl gecikse de geldiğini.

Bir dosya böyle kapandı.

 Ama o bir avuç kum, ömrümün tozlu raflarında hâlâ duruyor.

Kamil Erbil


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...