Vicdanın Sesi

 Vergi dairesinde yoğun bir sabah geçiriyordum. Masam evraklarla doluydu, kafam da öyle. Tam bir yazıyı bitirmek üzereydim ki hizmetli kapıyı aralayıp içeri uzandı:

“Şefim, müdür bey sizi çağırıyor.”

Başımı kaldırdım. Sesinde bir tuhaflık vardı ama anlam veremedim.

“Geliyorum.” dedim ve dosyalarımı olduğu gibi bıraktım.

Müdür beyin odasına girdiğimde, onun ellerini göğsünde kavuşturmuş, masasına yaslanmış halde ayakta durduğunu gördüm.

Odanın köşesinde, 65–70 yaşlarında sakallı bir adam, sol elinde baston, diğer elinde küçük bir poşet tutuyordu. Yanında, korku dolu gözlerle etrafı seyreden 7–8 yaşlarında bir erkek çocuk vardı.

Müdür, sert bir ses tonuyla konuştu:

“Bu amca pazarda torunuyla birlikte kadınların başörtüsü için oya satıyormuş. Gerekli işlemi yapın.”

Sözlerinin ağırlığı odaya çöktü.

Yaşlı adamın bastonuna yaslanmış hali, torununun titreyen elleri içimi burktu.

“Tamam müdür bey,” dedim. “Gel amca, geçelim servise.”

Serviste onları oturttum, çay söyledim. Yaşlı amca utangaç bir sesle başladı anlatmaya:

“Eşim yıllar önce vefat etti. Bir oğlum vardı, o da öldü. Gelinim tarlalarda çalışıyor, ben de torunumla pazara gelip el emeği oya satarız. Başka kazancımız yok oğlum.”

Elindeki poşeti açtı. İçinde sadece dört tane çember oyası vardı.

“Bunları mı satıyordun?” dedim.

“Evet oğlum. Başka neyimiz var ki?”

Bir süre sessizlik oldu. Adamın sesi titriyordu.

“Gelinim geceleri yapar, ben sabah torunumla pazarda satarım. O kadar.” dedi.

İçimde bir sıkışma hissettim. “Burada otur amca, ben hemen gelirim.” dedim.

Tekrar müdürün odasına gittim.

“Müdür bey, bu yaşlı amca…” dedim ama sözümü kesti.

“Ne gerekiyorsa yap, herkes için ne yapıyorsan onun için de aynısını yap!” dedi.

Sabrım tükenmişti. “Ama müdürüm,” dedim, “koskoca pazarda işlem yapılacak kimse kalmadı da bu dört oya için mi yaşlı adamı getirdiniz?”

Gözlüğünü çıkarıp bana yaklaştı.

“Ben sana acı demedim, görevini yap dedim!”

Artık dayanamadım.

“Müdürüm, vicdanım bu adama ceza kesmeme izin vermiyor. Ben işlem yapmadan bırakıyorum. Ne yaparsanız yapın.” dedim.

“Benim vicdanım da senin hakkında işlem yap diyor.” dedi.

Odadan çıktım.

Masama döndüm, yaşlı amca hâlâ aynı sessiz duruşuyla bekliyordu.

“Ne oldu oğlum?” diye sordu.

“Bir şey yok amca. Al şu oyalarını, torununu da yanına al, evine git. Allah yardımcın olsun.”

Yaşlı adam titrek bir sesle,

“Amirin sana bir şey yapmaz değil mi?” diye sordu.

“Sen rahat ol amca.” dedim.

Bastonuna yaslanarak torunun elinden tuttu, daireden yavaşça çıktı.

Müdür, kapısının önünde durup onları izliyordu. Ben de ardı sıra baktım.

İçimde garip bir huzur vardı.

Yıllar geçti…

Emekli oldum. Eşim ağır bir hastalığa yakalandı. Tedavi için sık sık Tıp Fakültesine gidip geliyorduk. O gün, eşim kemoterapi sonrası yorgundu. Fakültenin kafeteryasında bir masaya oturduk.

Tam çaylarımızı yudumluyorduk ki bir ses geldi:

“Affedersiniz, masanıza oturabilir miyim?”

Başımı kaldırdım. Karşımda orta yaşlarda bir adam gülümsüyordu.

“Etrafta boş masa var ama buyurun.” dedim şaşkınlıkla.

Adam sandalyeyi çekti, oturdu.

“Beni tanımadınız tabii.” dedi.

“Tanıyamadım.” dedim.

Gülümsedi.

“Yıllar önce torunuyla birlikte dört çember oyası için müdürün size işlem yaptırmak istediği yaşlı adamı hatırladınız mı?”

Birden içim ürperdi.

“Evet… o olayı nasıl unuturum.” dedim.

“İşte o yaşlı adamın yanındaki çocuk bendim.” dedi elimi tutarak.

Bir an konuşamadım.

“Şimdi Fakültede Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Doçentiyim.” dedi gururla.

“Maşallah oğlum!” diyebildim sadece.

“Amca,” dedi, “sen o gün bize insanlık yaptın. O günkü davranışın hayatımın yönünü değiştirdi. Yalnız bir şey sormak istiyorum; o zaman müdür senin hakkında işlem yaptı mı?”

Bir an sustum.

Müdürün bana verdiği ceza geldi aklıma.

Ama sadece gülümsedim.

“Yok oğlum, hiçbir işlem yapmadı.” dedim.

“İçimde hep o soru vardı. Şimdi rahatladım.” dedi.

Kartvizitini çıkarıp “Bir şeye ihtiyacınız olursa lütfen arayın.” dedi.

Hesabı ödeyip kalktı.

Kasaya gittiğimde garson, “Beyefendi hesabınızı ödedi.” dedi.

Eşimle birbirimize baktık.

İkimizin yüzünde de hafif bir tebessüm vardı.

O an, içimden sadece şu geçti:

İyilik bazen ceza getirir ama her zaman karşıtlığını bulur.

Kamil Erbil


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYAKKABI BOYACISI

Tadı Kalmadı

OTUR.. SIFIR...