Kayıtlar

USTAM,YARIM EKMEK İÇİ KÖFTEDE BANA !..

  Öyle zamanlar oluyorki iş stresi bastığında bir yerlere gidip   rutin hayatın dışında bir şeyler yapmak istiyorum. İşte böyle zamanlarda yalnız başıma arabama atlayıp şehrin her zaman   gitmek isteyipte firsat bulup gidemediğim yerlerine giderim. Bu gün de öyle zamanlardan biriydi.Arabama atladım ve nereye gideceğimi bilmeden başladım şehrin kenar mahallelerinde dolaşmaya. Bir elim direksiyonda bir elim ise arabamın   kapısındaki tutma koluna dayalı şekilde   gayesizce dolaşıyordum. Birden az ileride   üzerindeki giysilerden tamirci çırağı olduğunu sandığım 16-17 yaşlarında bir delikanlının seyyar köfteci arabasının yanındaki oturaklara oturmuş iştahla ekmek içi köfte   yediğini gördüm. Arabamı az ileride park ederek seyyar köftecinin yanına geldim. Köfte ekmek yiyen dlikanlıya;afiyet olsun nasıl köfteler iyimi dediğimde delikanlı, bir yandan köfte ekmekten ısırırken iyi, iyi diyebildi. Köfteciye banada bir yarım ekmek içi yaparmısın dedim. Köfteci gayriihtiyari bana bön bön baktı.

NE OLDU HAYATIM,YÜZÜN SAPSARI ?

  Ambulans’la getirdiklerinde nöbetteydim. İlk müdahale sırasında yapılan tahliller ve röntgen çekimleri sonunda bu kişinin akçiğerlerinde kist’ler mevcut olduğu anlaşıldı. Soluk almakta zorlandığından şimdilik yoğun bakımda kalması gerekiyordu. Nöbetimin bitişinden sonra yoğun bakımdaki gece gelen hastanın yanına gittim. Adamcağız aletlere bağlı olarak yatıyordu. "Hemşire hanım,şu hasta için yapılacak tahliller ile MR (Manyetik rezonans) çekimi için istediklerimi yazdım" dedim. "Tamam doktor bey,hemen.." dedi. Neden bu adama yakınlık duyuyorum. Bu adamda beni çeken ne vardı.Adam oksijen tüpüne bağlı olduğu halde soluk almakta oldukça zorlanıyordu.Sanki hayata havlu atmış bir hali vardı. Adamın MR’ından ve tahlillerinden anladığım kadarıyla kanser tüm vucuduna yayılmıştı. En fazla bir hafta ya yaşardı ya yaşamazdı. "Doktor bey hala bu şahsın kim olduğunu bilmediğimizden hala bir dosya oluşturamadık" Servis hemşiresiydi. Adamın yüzüne baktığımda adam sanki

Benim Annem Melek Olmuş

  Bir zamanlar benimde çok güzel bir annem vardı. Ben o zamanlar 3-4 yaşlarındaydım. Hatırladığım kadarıyla annem esmer güzeli, çakır gözlü çok çalışkan biriydi. Beni çok severdi. Zaten benden başkada kardeşim yoktu. Zaman zaman beni soyarak büyükçe bir leğenin içine sokar,ocaklıkta güğüm içinde ısıttığı suyla beni bir güzel sabunlayıp köpürterek yıkardı. Yıkanmak,her çocuk gibi pek hoşuma gitmezdi… Anneannem de yıkama bittikten sonra beni annemin kucağından alır bir güzel havluya sarar , kurutarak giydirirdi. Sıra annemin önüne oturarak saçlarımın taranmasına gelirdi. Anneciğim benim saçlarımı tararken beni koklar “Aman… aman da ne güzel kokarmış bu güzel kız” diyerek beni öperdi. Annemin saçlarımı örgü yapmadan arkama salmasını istesemde annem “Yavrum, sen daha küçüksün hele bir büyüde istediğin gibi yaparsın saçlarını,şimdi örelim daha iyi olur” derdi. Annem dakikalarca saçlarımı tarar, iyice kurutmaya çalışırdı. Babam bir başka köyden bizim köyümüze çalışmak için gelmiş, nasipmiş a

BİR ZAMANLAR KÖYDE

  Okullar tatil olduktan bir kaç gün sonra rahmetli annemin ablasının oturduğu ,her bahçesinden akarsuyun aktığı o köye gider,yazın ensıcak zamanlarında bir buçuk iki ay orada hem koca bir yılın yorgunluğunu atmaya çalışır hemde teyzemlere tarla ve bahçe işlerinde yardım ederdim. Teyzemin evi köyün hemen kenarında bayırın eteğinden geçen derenin altındaydı. Bahçenin üstünden dere geçerdi. Bodrum üzerine iki katlı bir evdi. Bodrumun üzerinde örme bez parçalarından renk renk dokunmuş kilimle örtülü büyükçe bir sofa,sofanın duvarlarının kenarlarında yer minderleri serili idi. Sofanın önü tahta bölmelerle kapanmıştı ama bahçe rahatlıkla görülebiliyordu. Sofaya girişte sol tarafta bahçeye bakan mutfak,mutfağın hemen kuzey kısmında arka bahçeye bakan bir oda,o odanın doğusunda sofanın ise kuzey doğusunda bir başka oda vardı. Sofanın en sağında ikinci kata çıkmak için tahta merdivenler vardı. İkinci katda ön tarafta bütün köyü görebilen geniş bir sofa vardı. Sofanın arkasýnda kuzey tarafýnd

RAHAT UYU YAVRUM

  Gece müthiş bir ayaz vardı. Hızlı adımlarla bata çıka karların üzerinde hızlı hızlı yürümeye çalışıyordu. Çok soğuk diye mırıldandı. Bir müddet sonra şehrin kenar mahallerindeki kerpiç evin önünde durup kapıyı çaldı. Bir müddet sonra içeriden uykulu bir ses Kim o? Benim abla.. Kadın kapıyı araladı,gelen kızkardeşinin kocasıydı. Abla doğum başladı. Kadın Bekle geliyorum dedi ,içeri girdi. Bir müddet sonra giyinmiş halde geri geldi Hadi gidelim. Birlikte donmuş karların üzerinde hızlı hızlı yürüyüp sokağı döndüler.   Adamın eşi üçüncü çocuğuna hamileydi. Kadın doğuma  kısa bir süre kala hamile iken çok şiddeli grip hastalığına yakalanmıştı.   Kim o? Ebe hanım biziz. Kardeşimin doğumu başladı da seni almaya geldik. Ebe hanım giyinip alet çantasını da alıp hep birlikte hızlı hızlı yürümeye başladılar. Eve vardıklarında kapıda kızın babası bekliyordu. bir şey oldu mu baba? Hoş geldiniz.Yok oğlum annen karının yanında. Hadi içeri girin.   Ebe han

MİRAS

  Karımın vefatının ardından   ikisi kız bir erkek üç çocuğuma rağmen yalnızlığımı uzun süre yaşadım. Çocuklarımla birlikte   aynı   binada oturmak rahmetli eşimin isteği idi.   Bir gün ”maddi durumumuz şimdilik çok iyi ama yarının ne getireceği,bizim ne olacağımız belli olmaz, rabbim eskilerinde söylediği gibi ; ikigün yatak üçüncü gün toprağı nasip etsin ,yatırıpta kapılara baktırmasın inşallah ama elden ayaktan düşünce evde bir yabancıya,bakıcının eline kalmak iyi değil, nasıl olsa tüm çocuklarımız bu şehirde neden hepsini bir apartmana toplayıp , ayrı dairelerde topluca oturmuyoruz” dediğinde   bu fikir baştan bana iyi gelsede “Hayatım, bu çok iyi bir fikir ama sen beni dinlersen biz yine   şu anki gibi ayrı yerlerde oturalım ve dışarıdan onlara yardımcı olalım.Hep birlikte bir araya,bir binaya toplandığımızda onların her birisinin   bizden saklı bazı şeyleri olabilir,ne bileyim bizim görmemizi istemedikleri bazı şeyler olabileceği gibi   kendi aralarında da anlaşmazlıklar olur,bu