MEKTUP

 Sıcak bir mayıs gecesi ön balkonda oturmuşlar hem çaylarını içiyorlar hemde konuşuyorlardı.Anne elindeki iğne oyası işiyle uğraşırken kızı da yeni doğacak olan kızına bir şeyler örmekle meşguldü.Baba da bütün gün tekrar tekrar okuduğu gazetenin sanki kalmış gibi haberlerini okuyordu. “Kalemimi verirmisin kızım, dedi. “Hayrola bey !. Adam gözlüklerinin üstünden eşine bakarken “Bulmacasına bakacağım da, dedi. É kalmışmıki , dedi kadın.” Bir kaç boş kare var. ”kolay gelsin öyleyse , dedi kadın.

“Bebek tam kış üstü gelecek,soğuklara denk geliyor ama hayırlısı olsun, dedi kadın. “Aman anne hayırlısı ile bir dünyaya gelsinde yazı kışı fark etmez, dedi kız. Baba da hem gazeteye bakıyor hemde gözlüklerinin üstünden fark ettirmeden kızının karnına bir göz attı ve içinden “ Vay be dede olacağız inşallah hey gidi günler hey ihtiyarladın artık bunu anla koca kurt,bak sanada kıs a bir süre sonra dede diyecek şipşirin bir torunun olacak diye geçirdi ve hafifçe güldü. “ Hayırdır bey,neye güldün, “ Yok bir şey yok hanım,yok. “Yokta niçin güldün öyleyse, “Yok be hanım boşver önümüzdeki Pazar günü anneler günü bakalım kızın ne hediye alacak sana sen onu düşün. “ “Baksana kızın karnı burnunda dükkan dükkan dolaşıp hediye arayacak zamanımı var. “ Bilmem bu zamana kadar hiç anneler günün de boş geçmedi ama. “Boş ver dedi kadın. Bu arada baba kız göz göze geldiler ve hafifçe gülümsediler.
Bir müddet hiç kimse konuşmadı. Baba gazetesiyle kız örgüsüyle ilgileniyor görünselerde baba gözlüklerinin üstünden kızda kaçamak bakışlarla kadına bakıyorlardı.
Bir müddet sonra "Ben çayları tazeliyeyim" dedi ve bardakları tepsiye koyup kalkarken kız ben yaparım diye kalkacakken babası tuttu oturması için göz etti.
Kadın içeri gittikten sonra ”Bırak kızım biraz yalnız kalsın.Biliyorsun her anneler günü geldiğinde kendini harap ediyor,bırak ağlasın boşalır" dedi adam. Kız elindeki örgüyü örmeye devam ederken tamam der gibi başını salladı.
Bir müddet sonra evin hanımı tepsideki çay dolu bardaklarla geri döndüğün de gözleri kızarmıştı. Bardakları aldılar ama kimseden ses çıkmıyordu. Evin hanımına bakmadan çaylarını içiyor olsalarda kadının için için ağladığını biliyorlardı.
“ Anne bak şu kadar sene geçmiş her şey olmuş bitmiş kendini her anneler gününde helak etmenin bir anlamı yok" dedi kız. Baba sadece gözlüklerinin üstünden kaçamak bir bakışla baktı karısına. Kadın hiç ses çıkarmadan işini yapıyor görünüyordu. Yine bir müddet sessizlik oldu. Adam da elindeki gazetesini dürüp gözlüklerini de çıkarıp masanın üstüne bıraktı. “Çay güzel olmuş hanım eline sağlık". Kadın sanki derinden gelen bir sesle “ Afiyet olsun"u zorlukla söyliyebildi.Daha fazla dayanamdı gözlüklerini çıkardı işini yanı başına koydu,mendilini aldı artık gizlemeye gerek duymadığı akan gözyaşlarını silmeye başladı. “Kız doğru söylüyor hanım artık olan olmuş sende biraz sakinleşsen ha". “ Anne, biliyorum içine çok işlemiş ama inan bana oda senin ağlamanı istemezdi inanki istemezdi.Belkide o şimdi bizi seyrederek seni bu üzgün haline o senin üzülmenden daha çok senin için üzülüyordur"dedi kızı. “Elimde değil kızım ben ne kadar ağlasam feryat etsem ona kendimi affettirememki !.." “Hangi anne baba çocuğunu affetmez ki anne ?" “Orasıda öyle ama ben yinede onun beni kolay kolay affedeceğini sanmıyorum." Adam sesizce konuşulanları dinliyor araya girmeye korkuyordu. “Ben şöyle bahçede bir dolaşayım" dedi adam. Kalktı merdivenlerden bahçeye indi. Bahçedeki çeşmeyi açtı elini yüzünü yıkadı,çeşmenin yanındaki ipe asılı havluya sildi. Ceviz ağacı ile kiraz ağacı arasına kurulu hamağa sırt üstü uzandı yattı. Ceviz ağacının yaprakları arasından karanlık gökyüzünde parlıyan yıldızları elleri başının altında seyretmeye başladı. Arada sırada giden yanıp sönen ışığı görünce “ Bak yine uçak geçiyor bizim evin üstü uçakların yolu olmalı" diye içinden geçirdi. “Kimbilir kimler vardırki o uçakların içinde;sevgilisine kavuşaçak olanlar, sevdiğine kavuşaçak olanlar,anne babasına kavuşacak olanlar, hastaneler de kendilerini bekleyenlere kavuşmayı bekliyenler, belkide oğlunun veya kızının doğumuna yetişmek isteyenler !.. Kimbilir!.." diye düşündü…
“ Ne düşünüyorsun." Adam döndü baktı eşiydi.”Hiç öylesine gökyüzünü sanki bir şeyleri görmek istercesine seyrediyordum." “Görmek isteyene simsiyah da olsa masmavi de olsa o gökyüzünde gece parlıyan göndüzse güneşten başka hiçbir şey gözükmeyen gökyüzü çok şeyler anlatır ve gösterir"dedi kadın. “Öyle,bakmasını bilirsen neyi görmek istersen ona bağlı"dedi adam. “Öyle" dedi kadın. “Toparlansanda bende senin yanına hamağa otursam !" “ Gel, gel.. otur." Kadın da adamın yanına hamağa oturdu. Bir müddet sessizce balkondaki ışıkla kısmen aydınlanan bahçeyi birlikte seyretmeye başladılar. Laf olsun diye “Kirazıda bir aya kalmaz yeriz" dedi. İsteksizce “Yeriz" dedi kadın. Belliki kadın konuşmaktan çok yalnız kalmayı istiyordu. Bir müddet sonra adam “Ben şu ön bahçeyi bir dolaşayım" dedi ve kalktı.
Bu sefer kadın elleri başının altında sırt üstü yatmış gökyüzünü seyrediyordu.
Ne kadar zaman geçmişti kadında bilmiyordu. “Anne neredesin." “Hamaktayım geliyorum kızım."
Kadın kalktı toparlandı ve balkona geldi. Kocasıda oradaydı. Kadının hala gözleri kırmızıydı.Belliki hamak’tayken de ağlamıştı.
“Ne kadar zaman kendini helâk edeceksin hanım." Kadın hiç ses çıkarmadı sadece bilmiyorum dercesine omuzlarını umursamazca kaldırdı.
Bu arada sokak kapısının önünde duran arabayı gören kız “ Geldi, deyip kalktı. Kadınla adamda kalktılar. Damatları demir sokak kapısını açıp içeri girerken “Hepinize iyi akşamlar" dedi. “İyi akşamlar hayatım hoş geldin işin bittimi ?" “Hoş bulduk hayatım,bitti,bitti."
“ Çay taze oğlum koyayım." “ Dur anne otur biraz otur koyarsınız,biraz dinleneyim. Trafik canıma okudu." “ Hayatım istersen bahçedeki çeşmede elini yüzünü yıkarsan kendine gelirsin." “Hayırdır annemi yine kim ağlattı,gözleri kızarmış." “Hayatım bu Pazar anneler günü ya.. “Anlaşıldı anneciğim yeter artık üzüldüğün. Kadın hiçbir şey söylemeden sadece hafifce gülümseyerek damadına baktı. “Bizde aynı şeyleri söylüyoruz hayatım ama annem bir türlü kendini affedemiyor"dedi kız. Damat bahçedeki çeşmede yüzünü yıkadı bahçeyi dolaştı. Hamakta bir müddet yattı,kalktı ve diğerlerinin yanına balkona geldi.
“Anneciğim sen her anneler gününde ağlarsın bir türlü kendini affedemediğini söylersin ama neden niçin olduğunu sadece şöyle üstü kapalı geçiştirirsin. Eğer seni üzmeyecekse bu olayı senden öğrenmek istiyorum.Eğer seni üzmeyecekse tabiî ki. Belki elimizden gelecek bir şey vardır" dedi damat.. “Yardım edebileceğiniz bir şey değil bu." “İyide belki bir şekilde bir şey yapabiliriz . Bir söz vardır, dertler paylaşıldıkça azalır derler anlatırsan rahatlıyabilirsin ! Hani ne bileyim !…"
Kadın eşine,kızına ve damadına baktıktan sonra yavaşça yerinden kalktı içeri girdi.
Bir müddet sonra elinde mektup zarfıyla geri döndü. Elindeki zarfı damadına uzatıp “Aç okuda hep birlikte dinliyelim" dedi.
Damat zarfı açtı içinde iki sayfa elle yazılmış mektup çıktı.
“Oku,oku evladım oku."
“Tamam anneciğim okuyorum
Sevgili Kızım;
Umarım mektubuma sevgili kızım diyerek başladığım için bana kızmamışsındır. Sana son defa sevgili kızım dememe müsaade et lütfen !
Bu mektubu yazıp yazmamak için kendimle çok mücadele ettim. Günlerce kalemi kağıdı elime aldım ve dakikalarca o vaziyetde durdum bir türlü karar veremedim.
Ama kendimce sana yazmalıydım. Eğer bu mektubumla seni kırarsam beni affet canım !
Bu mektubum eline geçtiği zaman ben bu dünyada olmıyacağım. Sevabımla günahımla artık bir yığın toprağın altında olacağım. Sana hitap ederken inanki çok düşündüm niyemi; “sana” diyemi yoksa “size” diyemi hitap edeyim bilemedim. Belki istemiyerek de olsa “sana” diye hitap edeceğimden beni anlıyacağını umuyorum.
İnanki nereden başlıyacağımı bilemediğim gibi neleri yazıya dökeceğimide bilemiyorum.

Anneni hemşire olarak görev yaptığım hastaneye getirdiklerinde doğmak üzereydin. Babanda bir telaş ki sorma. Eli ayağına dolaşıyordu. Yalnız başına bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyordu. İşte onu o zaman gördüm. Bir tanıdığa rastladığına sevinmişti. Ne olduğunu sorduğumda eşinin doğum yapmak üzere olduğunu söylerken yüzünde sevinçle karışık hüzün vardı.
Bekleme odasında gözün aydın kızın oldu dediğimde yine yüzünde sevinçle karışık hüzün vardı. Ufacık kara kuru bir şeydin.Seni yeni doğanlar servisine aldıklarında annen ne yazık ki doğum haneden çıkamıyordu. Daha dünyaya gözlerini açar açmaz öksüz kalmıştın. Dünyalar babanın başına yıkılmıştı. Artık koca dünyada yeni doğmuş kızıyla baş başa yalnızdı. Anneni defnettikten sonra seni hastaneden çıkardı.
Biz babanla aynı mahallede büyümüş, liseye kadar aynı okulda okumuştuk. Ben hemşirelik okurken babanda askeri liseden sonra Harbiyede okumuş ve subay çıkmıştı. Babanla hastanede karşılaştığımız ana kadar babanın benim görev yaptığım yerde görevli olduğunu bilmiyordum. Oda benim orada olduğumu bilmiyordu. Yabancı ellerde kimsesiz küçük bir kızla yalnız başına kalmak nasıl bir şeydir bunu ancak yaşayan bilir. Babana yardımcı olmak için boş zamanımı seninle geçiriyordum. Seninle uğraşmak hoşuma gidiyordu. Birkaç ay sonra babanın başka bir yere tayini çıktı. Sana alıştığım kadar aynı zamanda da babana karşı değişik duyguların başladığını hissediyordum. Anlaşıldığı kadarıyla babanda bana karşı aynı şeyleri hissetmeye başlamışki tayin olup gitmeden önce bana evlenme teklif etti. Evlendik. Eş durumundan benimde babanın tayin olduğu yere tayinim çıktı.Sen artık bizim biricik kızımızdın. Babanla yaptığımız konuşmaya göre sana annenin öldüğünü söylemiyecektik. Nasıl olsa yeni tayin olduğumuz yerde nelerin olduğunu bilen yoktu. Bizim bir şansımız daha vardı, rahmetli annenin adı ile benim adım aynıydı. İleride tek sorun sen doğduktan sonra evlenmemiz olacaktı ama o zamana kadar bunun da bir çaresini buluruz dedik. Bunlar tamamen senin iyiliğin içindi.
Yumuk yumuk ellerinle emeklemeğe çalışman; duvarlara,koltuklara tutuna tutuna yürüme çabalarını hep sevgiyle seyrettik. Hasta olduğunda sabahlara kadar başında beklerken zaman geçmek bilmedi. Hele ilk anne baba demen yokmuydu..
Baban ilk önce baba dedi derken ben,hayır sen yanlış duydun o anne dedi derdim. Geceleri koynumda uyumayı ne kadar severdin. Hele mışıl mışıl uyurken ellerinle burnunu kaşıman yokmuydu. Yiyesim gelirdi o topiş ellerini..
Yaramazdın ele avucu sığmazdın. Bir keresinde yeni yürümeye başladığında yanan maşınga sobaya tutunayım derken elini sobaya dayamışsın. Bileğinin içi kabarıvermişti. Seni kaptığımız gibi hastaneye nasıl götürdüğümüz biz biliriz. Günlerce o eline bakıp ağlamıştım. Çok şükür fazla bir şey olmadı. Yaramazda olsan sevimlimi sevimliydin.

Bir Cumhuriyet bayramı için tören yerine gitmiştik. Daha iyi görebilmen için omzuma almıştım. Bir ara ensemden değişik kokular gelmeye başladı. Sen omzumdayken kakanı yapmıştın.
Bir keresinde oturduğumuz sokakta komşumuzun tarlasını sürdüğü dört bıçaklı saban la oynarken saban ayağının üstüne düşmüş, yetişen komşu seni oradan kurtarayım derken sabanın demirleri ayağının üstünü yarıp atmıştı.
Seni eve getirdiklerinde ayağındaki kanı durdurmak için o şaşkınlıkla asılı havluyu kapıp yarana basmış hastaneye koşmuştuk. Zavallı babanda hastaneye nasıl geldiğini bilememişti. Rontgen çekiminden sonra ayak parmaklarından bir kaçının kırık olduğu anlaşıldı. Doğru Fakülte hastanesine . Günlerce pansuman için seni kucağımızda taşımıştık.

Hani sen kucakta taşınmayacak kadar büyüktün belki ama ben hiç zorlanmıyordum.
Bu yaranın sende iz bırakacak diye babanla ne kadar korkmuştuk. Çok şükür çok kötü olmadı. İzi kalırsada ileride estetik yaptırırız dedik. Ayağın sarılı iken seni sırtımda okula götürüp getirmek beni nasıl sevindiriyorduki sorma.
Bir gün ilkokul 2 inci sınıfta öğretmenin cetvelle vururken başına gelmişte başın kanamıştı. Baban ortalığı alt üst etmişti. Öğretmeni dava edecekti.
Lise döneminde ilk arkadaşlıkların başlamıştı. Bu hem bizi korkutuyor hemde senin büyümekte olduğunu görmek bizi sevindiriyordu. Evlenip gitmen korkutuyordu. Hani geceleri gizli gizli odanda yaptığın telefon konuşmalarını bilmediğimizi sanma. Baban kimle olduğunu merak etmiş olacakki araştırmış bulmuştu. Kendi halinde fakir bir ailenin çocuğu ama dürüst biri dedi.
İşte her şey fakülteden mezun olduğun yıl tatilimizi geçirmek için gittiğimiz tatil yerinde babanı benden önce tanıyan bir arkadaşı ve ailesi ile bir araya gelmemizle başladı. Bu kişiler senin doğduğunda babanla aynı yerde görev yapıyorlarmış ve annenin öldüğünü biliyorlarmış. Bu ailenin kızı ile bir gün kamp dışında sahilde dolaşırken senin benim kızım olmadığını,annenin sen doğduktan hemen sonra vefat ettiğini benim senin annen olmadığımı sana söylemiş. Sen alı al moru mor geldikten sonra bunu bize sorduğunda babanla dünyamız başımıza yıkıldı. Keşke ayaklarımız kırılaydı da oraya tatile gitmeseydik onlarla karşılaşmasaydık da sende öğrenmeseydin. Bunun için hayatımı verirdim.Tatili yarıda kestik ama iş işten geçmişti. Günlerce bizimle konuşmadın. Fakülteden mezun olduğunda da iş bulmuş ve bizim tüm ısrarlarımıza rağmen evi terk edip gitmiştin.
Belki seni ben doğurmamıştım ama inanki eğer seni ben doğursaydım sani bu kadar sevebilirdim. Sırf sana ileride belki ters bir davranışta bulunuruzda seni üzeriz diye çocuk yapmayı düşünmedik,yapmadıkta. Tüm sevgimizi sana verdik. Sen bizim her şeyimizdin. Dünyamızdın,ayımızdın,yıldızımızdın. Sensiz bir hayat düşünemiyorduk.
Sen ne beni ne babanı affediyordun. Nişanlandığını duyduk. Bilirmisin bir anne babanın kızlarının nişanlandığını başkalarından duymanın ne demek olduğunu?
Baban hastalandı. Akçiğerinde kist çıktı. Ameliyat ettiler ama mendebur hastalık tüm vucuda yayıldı.Zavallı baban hayata tüm kırgınlığı ile beni yalnız bırakıp vefat etti. Son nefesinde bile “Söyle ona kırgın değilim diyordu.Haber verildiği halde cenazesine gelmedin. Mezarının başında hep seni bekledim. Gelmedin.
Senin bizlerden uzakta bizden habersiz evlenmeni işitmek bana nasipmiş. Günlerce resmine bakarak ağladım. Babanın mezarına gidip onunla dertleşirdim. Senin evlendiğini duyduktan sonra bende yıkılmıştım. Bir anne babanın hayatda kızlarını gelinlikle görmeleri kadar büyük mutluluk varmıydıki. Sen bunu bizden esirgemiştin,olsun sana kırgın değildim. Bir anne nasıl yavrusuna kırgın olabilirdi. Tek isteğim bundan sonra senin mutlu olmandı. Bu arada bende babanla aynı hastalığa yakalanmıştım. Bu hastalığın tek ilacı moraldi. Ama o da bende yoktu,olmıyacaktıda. Artık hayata havlu atmıştım. İşte bu anlarda bir kızının olduğu haberini aldım. Görmesemde o benimde torunumdu,yavrumun yavrusuydu.Dünyalar benim olmuştu. Allah analı babalı büyütür inşallah.
Yavrum hayata dayanacak,hayatla mücadele edecek gücüm kalmadı. Artık yapacağım tek şey babasını annesini terk ederek giden bizden habersiz nişanlanan, evlenen kızımıza bir mektup yazmaktı. Babanın cenazesine gelmemiştin benimde cenazeme gelmiyeceğini biliyorum yavrum. Yinede sana birkaç satır karalamaktan kendimi alamadım yavrum. Ne olur yavrum dediğim için beni kınama yavrum. Sen benden olmadın ama inanki seni ben doğurmuş gibiyim. Seni ilk gördüğümde kara kuru bir şeyken gördüm sevdim.Büyürken bende seninle büyüdüm, yaşadım sevdim. İçime işledin.Sen bizsiz nişanlandın evlendin ama yinede benim içimdeki sevgini sökemedin.Bu sevgi sökülmeyecek. Dağdan yuvarlanan bir kar topu gibi gittikçe de büyüdü,büyüdü..
Sen ne kadar büyürsen büyü ne kadar anne olursan ol sen her zaman benim küçük, küçüçük kızımsın yavrum.
Bu mektubu okuduğunda artık olmıyacağım. Allah benim ömrümden alıp sana versin inşallah.
Allahım dan tek isteğim benim yaşadığım acıları sana yaşatmasın.
Sen bizi red etsende benim kızımsın,benim canımsın…
Her şey gönlünce olsun. Kederler üzüntüler senden uzak olsun.
Sen her şeye değerdin. Bende baban da sana olan tüm haklarımızı sonuna kadar helâl ettik.
İzninle mektubumu annen olarak imzalamak istiyorum.Bunu bana çok görme lütfen..
Mutlu ol ,mutlu kal..
Hoşça kal sevgili kızım,canım yavrum !

Annen
Mektup bittiğinde kimseden ses çıkmıyordu. Mektubu katladı tekrar zarfın içine koyup masanın üstüne bırakırken eşinin elindeki mendili aldı merdivenlerden aşağıya bahçeye inerken gözyaşlarını siliyordu.


Kamil ERBİL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KIRDIĞIN YERDEN KIRILIRSIN.

USTAM,YARIM EKMEK İÇİ KÖFTEDE BANA !..

RAHAT UYU YAVRUM