Vasiyet
Vasiyet
Çocukların
hepsini  şehrin iyi yerinde aldığımız dört daireli geniş bir
apartmanın her bir dairesine yerleştik. Yaşa göre ,en alta biz diğerler sırayla
üstümüze yerleştiler. Çok sürmedi karım aniden kalp krizinden bir akşam üstü
vefat etti.  Hayat ,her şeye sahip olsam da bana çekilmez gelmeye
başlamıştı. Günlerim fabrikama gidip gelmek,torunlarımla  zaman
geçirmekle geçiyordu. Her ne kadar fabrikaya gidip
geliyorsamda  çocukların ve damadlarımın işine karışmıyordum.
Fabrikamın  % 55  hissesi bende idi. Annelerinde kalan
hisselerle birlikte daha önce çocuklarıma verdiğim hisseler çocuklarımday dı.
Her durumda son söz bendeydi. Zaman zaman  oğlum “ Baba sen artık
fabrika ile ilgilenmesen, hisselerini bizlere eşit oranda devretsen, nasıl olsa
yarın Allah korusun ,Allah gecinden versin sana bir şey olursa senin hisselerin
yine bizim olmıyacakmı,ha şimdi ha sonra” deyip duruyordu. Hani oğlumun bu
sözlerinin  sadece kendi sözleri olduğunu sanmıyorum. Kızlarım ve
damatlarım da aynı şekilde düşündüklerine eminim. Bu
sözleri  tecrübelerime dayanarak her zaman savuşturmayı bildim ama
daha ne kadar savuşturabilirdim bende bilmiyorum. Bir zaman
sonra  başımdan bir ağrı hissetmeye başladım.   Zaman
zaman gelen bu baş ağrıları sıklaşmaya  başladı. Kimseye bir şey
söylemiyordum. Birgün fakültede dostum olan  Noroloji uzmanı
arkadaşıma gittim,durumu anlattım. “Şimdiye kadar neredeydin” diye sitemle
karışık fırçaladı. Bende bu durumumun aramızda kalacağını çocuklarım dahil
kimseye söylenmeyeceğini rica ettim. Ben dışarıya çıkıp geziyorum bahanesiyle
habersizce   hastaneye giderek tahlillerimi yaptırıyordum. Tüm
tahliller toplandıktan sonra ertesi günü neyim var belli
olacaktı.  Sonucta başımda beynimin ön tarafında bir ur tespit
edildi.  Bunu almaları gerektiğini,bundan alınacak parçanın patolojik
sonuçlarına göre işlem yapılacağı
söylendi.  Ameliyat   kafatasımın açılması ile değilde
kafatasım açılmadan burnumdan içeri kamerayla girilerek  beynimin ön
tarafındaki o parçayı alacaklarmış. Bu  operasyonun tehlikeli bir
tarafının olmadığını ama bu operasyondan sonra ne yersem yiyeyim artık onların
hiç birinin tadını alamayacağımı,sadece bir şeyler yediğimi bileceğimi
söylediler. Hani bir yiyeceği ağzımıza atınca yerken; fındık, simit,elma,
fasulye  v.s. gibi yiyecekleri nasıl tadlarından ayırabiliyorsak
ameliyatdan sonra artık bunların  hiç birinin tadını alamıyacağımı,
sadece  yediklerimi  yerken gördüğümde ne yediğimi
anlayacak, ama hiç birinin tadını duymıyacaktım. Ameliyat gününü aldım. O akşam
evde tüm çocuklarımı toplayıp durumu anlattım. Bana baştan çok kızdılar,”neden
bizim haberimiz yok,neden en son bizim haberimiz oldu” diye . Beynimdeki uru’u
aldıktan sonra alınan parçanın patolojik tahlil sonucu habis çıktı. Artık
tedavi oluyordum. Zaman zamanda filmler çekiliyor, kafamdaki ur’un gelişmesi
inceleniyordu. Bende daha önce bana söylendiği gibi hiç yiyeceğin tadını
alamıyordum,sadece yiyordum. Bir zaman sonra doktorum yeni tahlil ve filmlerden
sonra “ Bu habis ur beyninizin  başka yerlerinede atlamış,oralarda
ufak ufak parçalar oluşmaya başlamış” demez mi ? “Bunların yayılmasını ve
büyümelerini ameliyatsız yoldan tedavisi yoluna gideceğiz” dedi.Büyük kızımda
yanımdaydı.Ben zaten olacağı  biliyordum,bir gün bu acı haberi
aldığımda soracağım tek şey “Ne kadar ömrüm var” olacaktı,ama kızımın yanında
bunu sormaya cesaret edemedim.  O akşam evde herkes toplandı artık
söylenmese de günlerim sayılı idi.  Kimse bir şey söylemeye cesaret
edemiyordu. Ertesi günü tekrar kimseye haber vermeden doktoruma gittim. Direk
konuya girerek “Kaç ayım veya ne kadar zamanım kaldı” diye sordum. Doktorum
yuvarlak laflarla       “Henüz her şey
bitmiş değil ışın tedavisi,ilaç tedavisi.. yani..” Konuşmasını
kestim      “Bırak hoca şu tedavi var bu tedavi
var demeyi de birbirimizi oyalamadan bana söyle,ben dünkü çocuk değilim ve
ölmektende korkmuyorum,bunu bilmemde en doğal hakkım sanırım,onun için sen her
şeyi yap,yapta bana da sence ne kadar zamanımın kaldığını açık açık söyle” Hoca
masasından kalktı,ellerini önlüğünün ceplerine soktu,yavaş yavaş pencerenin önüne
gelip uzun uzun dışarısını seyre daldı.”Evet hocam” dedim. Hoca bana doğru
döndü yüzünü şöyle bir sıvazladı “ Senden bir şey gizlemeyeceğim” “ Evet!”
“Bana göre en fazla  bir yıl” “Bir yıl” diyerek tekrarladım. “İşte
ben bunu  öğrenmek istiyordum hoca ,peki tedavi ile bu süre ne akadar
uzatılabilir” “Aslına bakarsan tedaviden olumlu bir sonuç alacağımızı
sanmıyorum” dedi. “Eh bu kadarmış” dedim. “Zaten yaşımda gelmişti,ha bir yıl
içinde olmuş ha 10 yıl içinde olmuş,sonunda olacak ya” dedim. Teşekkür edip
ayrıldımki geriye dönüp “ hocam sana bir şey soracağım ama aramızda kalacak,
çocuklarım da benim bir yıllık ömrümün kaldığını biliyorlarmı?” diye sordum.
Hoca  bir an yüzüme söyliyeyimmi söylemiyeyimi diye tereddüt ederken,
“Tamam hocam anladım” dedim, odadan çıktım.Öylece baka kaldı. Arkamdan “
Önümüzdeki hafta  tedaviye başlıyacağız unutma” dedi
.  Sadece “Hııı!…” dediğimi hatırlıyorum. Evde çocuklarıma ne kadar
zamanımın kaldığını söylemedim, zaten biliyorlardı… Ertesi günü çocuklarıma  bir
müddet  deniz kenarındaki yazlık evime gideceğimi,bir müddet orada
kalıp başımı dinliyeceğimi söylediğimde oğlum  “Tedavin ne olacak”
diye sordu. Oğluma  “Be oğlum siz değilmisiniz benim tedavimin cevap
verip vermiyeceğini,ne kadar ömrümün kaldığını  doktora soran”
deyince kimsede ses seda çıkmadı. “Size doktorum,bu hastalığın tedavisinin
sadece bir uğraşıdan ibaret olduğunu, olumlu bir sonuç vermiyeceğini
söylemedimi?”  “Söyledi” “Söyledi ise ne diye faydası olmayacak
tedaviyi yaptırıp bu son günlerimi acılar içinde geçireyim !. Madem belli sürem
var niçin bu zamanımı en iyi şekilde geçirmiyeyim ?” Oğlum “Yarın seni ben
yazlığa götüreyim baba” dedi.  “Gerek yok oğlum ben kendim giderim”
dedim. “Olmaz” dedi oğlum. Etesi günü oğlum gelinim ve iki kızımla birlikte
yazlığımıza gittik. Sözde beni kendi elleriyle yerleştirip,gönül rahatlığı ile
döneceklerdi. Halbuki yazlığımızda her zaman emektar
karıkoca  yardımcılarımız geleceğimizden haberdar olduklarından bizi
kapıda karşıladılar. 
Yerleştikten
sonra  çocuklarımı salonda topladım , “Ne söyliyeceksen söyle oğlum”
dedim. “Yok baba” dediysede “Oğlum biz bu saçları değirmende ağartmadık bak
hepiniz buradasınız  ne söyliyecekseniz söyleyinde sizde rahatlayın
bende” dedim. Bir iki hıkmık ettikten sonra bir birlerine baktılar ve küçük
kızım “Baba abeymin sana söyliyeceği yok,ben söyliyeyim” dedi. “Söyle
kızım,seni dinliyorum” “Sakın bizi yanlış anlama babacığım” “Sen daha bir şey
söylemeden nasıl sizi yanlış anlarımki,sen hele de diyeceğinizi de yanlış
anlayıp anlamıyacağıma ben karar vereyim” Bir an hepsi bir birinin yüzüne baktı
“Bana bak ne söyliecekseniz söyleyin ama”  “Tamam baba” dedi küçük
kızım. “Baba biz kendi aramızda tüm olayları görüştük tartıştık ve ileride
aramızda kardeşler olarak herhangi bir kırgınlık olmaması için kendi aramızda
paylaşımı yaptık paylaşımı şu kağıda döktük.Eğer sende uygun görürsen sen
hayatda iken şu kağıtdaki gibi servetini bizim aramızda resmi olarak
paylaştırmanı istiyoruz” dedi. Kızım yerinden kalkıp kağıdı bana uzattı.
Çocuklarımın her birinin yüzüne ayrı ayrı öyle bir baktımki, onların hiç
biri  şu ana kadar tanıdığım kişiler,çocuklarım değildi. Sanki
üzerlerindeki maskelerini atmışlar başka bir şeye bürünmüşlerdi. Bir müddet
elime tutuşturulan kağıda açmadan baktım,baktım.. “Bakın çocuklar benim ne
kadar yaşayacağımı hepiniz biliyorsunuz,ben öldükten sonra her şey zaten sizin,
niçin bunu kağıda döktünüzde bana bu isteklerinizi resmi yoldan yaptırmak
istiyorsunuz,ben öldükten sonra siz niye kendiniz bunu yapmıyorsunuz ?” “ Sen
sağlığında bize bunu kendi isteğinle yaparsan biz her şeye razı olacağız,ama
sen vefat ettikten sonra biz resmi işlemlere başlarsak belki o zaman aramızda
çıkacak bir anlaşmazlık belkide  tüm  servetin izalei şuyuu
(mahkeme satışı) yoluyla satılır ve hem biz kardeşler arasında kötü olur hemde
elde avuçta ne varsa yok yere gider bizde avucumuzu yalarız” dedi oğlum. 
Sen
senelerce bak,büyüt,besle,adam içine çıkar,işlerini hazırla,evlendir sonucunda
ise  sen nasılsa ölüyorsun  neyin var neyin yoksa ölmeden
bizim üzerimize devret. Maşallah ammada hayırlı evlatlar yetiştirmişim
(!).   Tüm evlatlarımla ne kadar gurur duysam azdır
(!).  İyiki rahmetli anneleri sağ değil. Hastalığımamı
üzüleyim,hayırlı sandığım evlatlarımın hayırsızlığınamı üzüleyim bilmiyordum.
Belli etmemeye çalışıyordum ama içimden ayağa kalkıp hepsinin  yüzüne
ayrı ayrı tükürmek geliyordu. Tüm bunlara rağmen ayağa kalktım “Bu kağıt bende
kalsın ben inceliyeyeim bakalım belki mal paylaşımı yaparken bir birinize
hakkınız geçmiştir (!) bunu önlemek için ben buna bir bakayım ondan sonra,siz
şimdi beni yalnız bırakın “ dedim.  “Baba umarız bizi yanlış
anlamadın” dedi büyük kızım. “Ne münasebet çocuklar niye sizi yanlış
anlıyayımki ? siz en doğrusunu düşünmüş -sünüz, hadi beni şimdi yalnız bırakın
ben dinlenmek istiyorum,ha burayada  benim haberim olmadan
gelmeyin,güle güle” Akşamleyin avukatımı ve doktorumu yazlığıma davet ettim.
Olanları anlattım. Gece geç saatlere kadar  tartıştık ve ne
yapacağıma  nasıl yapacağıma karar verdikten sonra bu olanların
aramızda Babalarının
sessizce odasına çekildiği gece, çocuklar salonda toplanmış, ellerindeki
paylaşım kâğıdının babaları tarafından kabul edilip edilmediğini
tartışıyorlardı. Büyük oğlan, "Bence kabul etti, zaten fazla direndiğini
sanmıyorum," dedi. Küçük kız ise “Zaten son zamanlarda fazla duygu
yüklüydü, sanki helalleşmek ister gibiydi, hissediyor olmalıydı yaklaştığını,”
dedi.
Tam o anda
evin emektar yardımcısı kapının aralığından onları izliyordu. İçeri girip
sertçe konuşmak istedi ama sustu. Sadece başını iki yana salladı ve fısıldadı:
“Siz hiç babanızı tanımamışsınız çocuklar…”
Babalarının ölümünün üzerinden bir hafta
geçmiştiki  tüm çocuklar babalarının avukatından gelen bir davetiye
aldılar. Aşağıda belirtilen gün ve saatde falanca hakimlikte babanızın vasiyeti
açıklanacak.Belirtitilen gün ve saat ta belirtilen  yerde hazır bulunmanız rica olunur.
Ertesi günü belirtilen saat de tüm kardeşler eşleriyle
birlikte babalarının  avukatıyla birlikte ilgili hakimlikteydiler.
Hakim “Tüm mirascılar hazırmı avukat bey” “Hazır hakim bey noksan yok uygun
görürseniz başlıyabiliriz” dedi. Hakim önündeki zarfı metal zarf açacağı ile
açmıştıki kapı çalındı,hakim “Buyurun” dedi. Kapı açıldı içeri elinde bond
çantasıyla takım elbiseli biri girdi “Umarım geç kalmadım hakim bey” dedi gelen.
“Tam zamanında geldiniz” dedi hakim.  Adam odada bulunan bir koltuğa
oturdu.Tüm çocuklar bu gelene baktılar ama kimse tanımıyordu. “Babanızın
vasiyetini okuyorum dinleyin” dedi hakim.  Zarftan çıkan  birkaç
kağıda hakim şöyle bir baktı “Bunlardan biri  tam
teşekküllü  hastaneden alınan akıl sağlığı yerindelik raporu” dedi.
“Babam zaten son nefesine kadar akıl sağlığını yitirmemiştiki” dedi oğlu .
Diğer çocuklarda  bunu tasdik ettiler. Hakim okuyacağı kağıdın
üzerinden ölen adamın varisi olan çocuklarına uzun uzun baktı ve ..”Vasiyetname
çok kısa zaten”dedi.  “Eeeee..” dedi büyük kızı. Hakim kağıda
gözlerini dikti uzun bir seslikten sonra   
Hakim
zarftan bir kâğıt daha çıkardı:
“Bir de rahmetlinin el yazısıyla yazılmış, okunmasını istediği bir mektup var.”
Tüm gözler hakime döndü. Hakim, gözlüğünü taktı ve
okumaya başladı:                                    
“Sevgili
çocuklarım,
Size hep
elimden gelenin en iyisini vermeye çalıştım. Aç kalmayın diye tarlalar aldım,
üşümeyin diye evler yaptım. Adım gibi biliyordum bir gün beni gözümün içine baka
baka mezara koymadan, bana ait ne varsa bölüşmeye geleceğinizi.
En zayıf
anımda bana uzattığınız kâğıt, yıllarca size verdiğim emeklerin bedeliydi
galiba. Ama ben de size son bir ders bırakmak istedim.
Bir baba
olarak, sevginizi kazandığıma inandım, ama bir insan olarak güveninizi
kaybettiğim günü unutmam. İşte o gün, sizin benden miras alacak en son kişiler
olduğunuzu fark ettim.
O yüzden tüm
mal varlığımı, hiçbir beklentisi olmadan, sadece bana bir tas çorba uzatan
yaşlı dostlara, terk edilmiş ama yüzünde hala umut taşıyan yoksul dedelere ve
ninelere bıraktım.
Siz ise
birbirinizi nasıl yiyerek hiçbir şeye sahip olacağınızı öğrenin. Çünkü bu
dünyada insanı asıl zengin yapan şey, onun ardında bırakacağı hayır duasıdır.
Benim
ardımdan hanginiz ‘Babamı özledim’ diyecek, onu görmek isterim. Ama artık geç.”
– Babanız,
hâlâ sizi seven ama artık size güvenmeyen bir adam.
Hakim kağıda gözlerini dikti uzun bir seslikten
sonra  ağır ağır okumaya başladı; “Bütün menkül ve gayrimenkulüm ile
servetimin tümünü,buna fabrikamdaki hissem,tablolarım ve koleksiyonlarımda
dahil olmak üzere neyim varsa  hepsini belediye  yaşlılar
evine  bırakıyorum”
Kimsede ses seda yoktu,çıt çıkmıyordu. Hakim sonradan gelen
takım elbise adama “Avukat bey,rahmetlinin tüm mal varlığı kurumunuza
kalmıştır,hayırlı olsun“ dedi.  “Sağ olun hakimbey,Allah rahmetlinin
mekanını cennet eylesin” dedi. Yaşlılar yurdu avukatı iyi günler dileyerek
odadan ayrıldı. Rahmetlinin çocukları hala gözleriyle sessiz, hareketsiz,sabit
bir noktaya bakıyorlardı.
Kamil Erbil
 
Yorumlar
Yorum Gönder